~8~

92 1 1
                                    







09 Mart 2019

Açık kalmış yaralarıma söz geçiremiyorum. Hissettiklerim sahici değil. Yaşananlar da öyle. Bazı zamanlar; özellikle kendimi en zayıf hissettiğim, her yaramın görünür olduğunu düşündüğüm zamanlar, şeffaf bir perde baktığım yeri dahi anlık da olsa güzel gösteriyor. Sanki her şey geçebilirmiş gibi. Neden böyle olduğumu biliyorum.

Önüne geçemediğim şeyler var artık. Ben göz ardı ettikçe büyüyor. Günler geçtikçe, bazı anlar yaşandıkça kendini daha gerçekçi kılıyor her şey.

Neden gözlerine baktığım o tek anda sızlayan her yanım geçermiş gibi hissettirdi bana?

Neden beni yüzüme maske gibi örttüğüm ifademi koruyamadığım bir zamanda öylece dururken buldu? Neden yanıma gelip söylediği birkaç kelimeyle, sadece göz bebeklerinin benimkilerine değmesiyle bana böyle hissettirdi?

Neden şalımı düştüğü yerde öylece bırakmak yerine saklayıp bana vermeyi bekledi?

Her zaman yaptığı gibi hiç umursamadan öylece çekip gitse olmaz mıydı? Onu durduran bir şey vardı. Bunu bana baktığı o tek anda anladım. Onun bakışlarına dahi izin vermemeliydim.

Kime kızdığımı bilmiyorum. Belki de aslında öfkelendiğim kişi kendimden başkası değildir.

Beni okulun boş koridorunun sonunda, büyük camlardan dışarısını seyrederken yakaladı. Düşüncelerimin arasında kaybolmuştum sanki. Fakat tek bir ses dahi yoktu zihnimde. Hem çok dolu hem de oldukça sakindi ilk kez.
Şimdi hala bana merakla ne olduğunu sorarkenki bakışı gözlerimin önünde, ondan beklemediğim narinlikle konuşurkenki sesi kulaklarımda, birinin beni merak edişini fark eden bilincim durmadan hatırlatıp duruyor.

Yıpranmış duygularım bu hassas yaklaşıma alışık değil. Kimi zaman bana gerçekleri vurmak istercesine, tam da ihtiyacımın bu olduğunu bilen zihnim fazla abarttığımı ve dikkat etmemi bana ezberletirken; kimi zaman da ihtiyaç duyduğumu düşündürüp, acıyan her yanımı sızlatıp onunla geçen tüm acılarımı kalbime sarıyordu. Anlık da olsa geçermiş gibi olan her şey için. Böylelikle, belki geçer diye umut ederek.

10 Mart 2019

Bu gece, eve gelmeden hemen önce, iş çıkışı Ali ile konuşarak yürürken düşündüğüm şeyler üzerine yaşanan olaylardan sonra artık sekiz ayı geride bıraktığımı fark ettim. Bunu Ali'ye de söyledim. Koskocaman sekiz ay. Yazmak, dile getirmek oldukça kolay. Yaşamaksa oldukça zor.

"Biliyor musun?" Dedi Ali, elleri cebinde. "Sekiz ay önce nasıl bir Eylül olduğunu merak ediyorum."

Eski Eylül. Bu derece düşüş yaşayacağını aklının ucundan dahi geçirmeyen Eylül. İçi memnuniyetle dolu, ilerde nasıl bir hayata evrileceğini düşündüğü geleceğini merak eden Eylül. İmkanım olsaydı ona buradan seslenirdim. Sana kötü bir haberim var, derdim. İşler pek de umduğun gibi ilerlemiyor.

O zamanlar tıpkı; yaz akşamları kadar tatlı, hızlı geçen bir rüya, biraz kavruk bir beden, ılık esen bir rüzgar, gözleri alacak kadar parlak bir güneş, akşam sineması kadar zaman dolduran, geceleri ayrı, gün doğarken ayrı güzellikte, farklı kıyafetlerle, yaza uygun makyaj malzemeleriyle dolu, tuzlu suyun serinliği gibi, denizden sonra yenilen yemekler kadar dolu, deniz suyunu akıtıp götüren duşlar kadar kısa, teni dahi farklı hissettiren o aylar kadar yalnızca o yaz günlerine mahsus, akşam yakılan ateş kadar sakin, bazen gidilen eğlenceler kadar sesli, bazen sadece ağustos böceklerinin çıkardığı sesler kadar mevsimine özgün, okunan kitaplar kadar huzurlu gibiydi.

VAVEYLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin