Yakındaki bir restorana gidip yiyecek bir şeyler almaya karar verdiler. İkisi de oturup yiyecek havasında olmadıkları için Kageyama sahile gitmelerini önerdi, ilk randevularındaki gibi. Hinata bir battaniyeleri olmadığını söyledi, bu yüzden yemeklerine kum kaçabilirdi eğer sahilde yerlerse. Bu yüzden eve gitmek daha iyi olurdu. Ancak birkaç dakika sonra bir uzlaşmaya vardılar. Bir iskeleye çıktılar, yıpranmış ahşabın üzerine oturdular ve akşam yemeklerini yerken bacaklarını suyun üzerine sarkıttılar.
Hinata Kageyama'nın yanağını öptü. "Bugün eğlendim." Kageyama gülümseyerek "Ben de," dedi, Hinata'ya doğru kayıp başını onun omzuna yasladı. Hinata da ona yaslandı, bir süre o şekilde güneşin ufkun altına kayıp gitmesini izlediler.
Kageyama'nın evine yürüdüler çünkü sahile en yakın olanı oydu. Süre boyunca Hinata başını kaldırmış yıldızlara bakıyordu, ne kadar güzel olduklarına hayran bir şekilde takımyıldız adlarını söylüyordu. Tek sorun, hiçbir gerçek takımyıldızının adını bilmiyor olmasıydı; bu yüzden kendisi uyduruyordu.
"Bak Kageyama! Ateş böcekleri, orada, ve orada da közler. Ve, bir tane daha!" Başka bir yıldız kümesini gösterdi, Kageyama onların Cassiopeia takımyıldızı olarak bilindiklerini hatırlıyordu. "Ona Kageyama takımyıldızı demek istiyorum, güzel ve parlaklar, ve senin gibiler, çevresindeki karanlıklara ışık katıyorlar. Ve, şuradakiler de parıltılar." [Ç.N: Bütün bu rastgele kelimeler Hinata'nın takımyıldızlarına verdiği adlar]
Hinata parıldayan her şeyi listelemeye devam etti ama Kageyama dinlemiyordu. Hinata'nın yüzüne dik dik bakıyordu. Az önce söylediklerini geçiştirir miydi? Çok tatlı bir davranıştı, Hinata ikinci kez düşünmeden duyurmuştu bunu.
Bir anda onu kucakladı ve Hinata yıldızlarla ilgili konuşmayı bir an için kesip soran bakışlarını Kageyama'ya çevirdi. Kageyama Hinata'nın o tapılası yüzüne baktı, o mükemmel gözlerine.
Ve yumuşak bir sesle konuştu. "Seni sevdiğimi biliyorsun, değil mi?" Hinata'ya bir öpücük vermek için eğildi, Hinata'nın gülümseyip karşılık verdiğini hissedebiliyordu, ki bu Kageyama'nın kalp atışlarını hızlandırmıştı. Ne kadar saçmaydı, bir çok kez öpüşmüşlerdi ancak asla eskimiyordu, ve Kageyama da asla eskimemesini umuyordu.
Hinata geri çekildi. "Normalde bu kadar sevgi dolu değilsin. Hep ben derim ilk seni seviyorum'u, sonra sen. Gerçi söylemem gerek, bu yanını seviyorum." Hinata Kageyama'nın yüzünü elleri arasına alıp öptü dudaklarını. Kageyama onu taşımaya devam etti. Hinata'nın yürüyebileceğini biliyordu ama Hinata'nın ona yakın olmasını istemişti sadece.
Eve ulaştıklarınıda kapyıı açabilmek için bırakması gerekmişti Hinata'yı. Direkt Kageyama'nın odasına çıktılar içeri girer girmez. Hinata Kageyama'nın tişörtlerinden birini üzerine geçirdi. Dişlerini fırçalayıp yatağa geçtiler, birbirlerine sokuldular. Hinata uyurken yayılmayı severdi, bu yüzden kendini Kageyama'nın üstüne atıp kollarını ve bacaklarını germişti yanlara.
Kageyama kollarını Hinata'ya sardı ve başının üzerini öptü. "İyi geceler, salak."
Hinata Kageyama'ya bir öpücük verebilmek için hareketlendi, sonra eski yerine döndü; böylece başı Kageyama'nın göğsünde durabilirdi. "İyi geceler."
***
Kageyama iyi uyumuştu, camdan ışık gelip kapalı göz kapaklarının arkasını görmeisni sağlayana kadar uyanmadı. Gece boyunca ikisi de pozisyon değiştirdiğinden Hinata üzerinden katmıştı, şimdi tam da yanında yatıyordu ancak bir kolu Kageyama'nın göğsüne atılmıştı ve başı da hâlâ oradaydı. Kageyama asla onun yanında uyanmaktan sıkılamazdı. Parmaklarını Hinata'nın saçlarından geçirdi, eğilip burnunu gömdü onlara. Hâlâ portakal gibi kokuyordu ancak henüz duş almadığı için önceki günkü kadar güçlü değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KageHina | He Smelled Like Oranges 🍊 ✔çeviri
FanfictionKageyama ve Hinata birkaç aydır çıkmaktadır ve ilişkileri oldukça iyi gitmektedir. O kadar ki, Kageyama bir şeyin ortaya çıkıp bunu mahvedeceğini hissetmektedir. Maalesef ki haklıdır da. by: currentlydissociating on AO3 "He Smelled Like Oranges" hay...