O gün bundan sonra olaysız geçmişti, ta ki karanlık çöküp Kuroo gitme zamanının geldiğini söyleyene kadar. Kageyama oldukça ısrarcıydı.
"Anlamıyorsun, Kuroo, gidemem." Kolunu Kuroo'nun elinden çekse de Kuroo ikinci kez yakaladı. "Evet, gidebilirsin," diye cevapladı sabırla. Kageyama başını iki yana salladı. "Hayır, gidemem. Evdeyken... uyuyamıyorum, yanımda Hinata yokken uyuyamıyorum. Burada kalırsam çözebilirim bunu."
Kuroo yenilgiyle ellerini kaldırdı. "İyii, biliyorum bunda kazanamayacağım, ve biraz da uyumanı istiyorum. Yarın seni kontrol etmeye dönerim." Kuroo eşyalarını alıp odadan çıkmadan önce Kageyama'ya sıkıca sarıldı. Kageyama sandalyesine tekrar gömülüp rahatlamaya çalıştı, ki bu çok zordu.
Sonunda uykuya sürüklenebilmişti, tabi bunun nedeni aşırı yorgun olmasıydı. Buna rağmen birkaç saat sonra uyandı. Olduğu garip pozisyon nedeniyle boynu ağrımıştı. Bu şekilde uyuyamayacağını biliyordu, asıl istediği Hinata ile birlikte yatağa girmekti ancak bunun garip olup olmayacağını bilmiyordu. Komadaki biriyle uyumak normal miydi ki? Daha önce cevaplamasına gerek olmayan bir soruydu, bu yüzden bilmiyordu.
Birkaç dakika düşündükten sonra garip olmadığına karar verip yatağa çıktı ve Hinata'nın yanına kıvrıldı.
Hinata hâlâ hafif bile olsa portakal gibi kokuyordu. Bu koku da Kageyama'yı rahatlatmıştı.
Hinata'ya daha çok çekildi, daha çok sarıldı, her ne kadar Hinata karşıık veremese bile yanında yatabilmek çok güzeldi. Gözlerini kapattıktan hemen sonra uyuyabilmişti Kageyama.
***
Sonraki birkaç gün boyunca, Kageyama zamanının çoğunu hastanede geçirdi. Kuroo çok sık oradaydı ama yine de okula gitmesi ve bazen Kenma ile evde olması gerekiyordu. Kageyama, Tsukishima'nın kendisine getirdiği ödevleri yapmaya, resim çizmeye, günlük yazmaya ve Kenma'nın yayınlarını izlemeye başlamıştı, zaman geçiyordu bir şekilde. Sonuncusunu genelde Kuroo ile yapıyordu ama Kuroo yanında değilken yayın açmışsa da izliyordu. Kenma neredeyse her gün yayın açtığı için minnettardı Kageyama. Yalnız hissettiğinde düşüncelerini bir rafa kaldırıp Kenma'nın oyunlara sinirlenmesini izlemek iyiydi. Kageyama için bir rutin haline geldiğinden hastanedeki günleri daha kolay katlanılır hale gelmişti.
Bu ta ki bir hafta geçip hâlâ Hinata uyanmayana kadardı. Kageyama moralini yüksek tutmaya çok uğraşıyordu ancak çok zordu bu. Hinata birkaç güne uyanır denilmişti ancak uyanmamıştı, sonsuza kadar mı sürecekti bu?
Hayır, hâlâ şans olmalıydı. Kageyama bunun doğru olması için dua ediyordu.
Hinata'dan vaz geçmek istemiyordu.
İki hafta daha geçtikten sonra Kageyama dayanamaz hale gelmişti. Kuroo'nun tüm çabasına karşın ihtiyaç duyduğu kadar yemiyordu, uyumuyordu, notları eskisinden bile düşüktü artık.
Hinata komaya girdiğinden beri voleybol da oynamamıştı.
Günlük girişleri giderek üzücü, duygusal ve umutsuz bir hal almıştı. Asıl Kageyama'ya kendini kaybettiren Hinata'nın da değişmesi olmuştu. Beslenme tüplerinden dolayı zayıflamış, giderek daha da solmuştu rengi. Saçları da eskisi kadar kabarık, dağınık değildi.
Kageyama'nın güçsüzleşen kalbi en çok da Hinata'nın artık portakal kokmuyor olduğunu fark ettiğinde kırılmıştı. Hinata hastane gibi kokuyordu. Dezenfektan ve serum kokuyordu.
Ağlamak istedi Kageyama, gözleri sızlasa da, göz pınarları kurusa da.
Bu duyguları bir şekilde üzerinden atması gerekiyordu ancak kimseyle konuşamazdı bunu. Bu yüzden, çıkardı o günlüğü, yazmaya başladı. Hinata'nın okuma ihtimali olduğunu biliyordu ama bunu düşünmüyordu artık.
"Hinata, haftalar geçti ve hâlâ uyanmadın. Artık kırılma noktamdayım, bir gün uyanacak mısın bilmiyorum ve kabul etmeyi öğrenmem gerekiyor bunu. Ama senden umudu kesmek de istemiyorum. Tüm dünyam sensin, birbirimizi birkaç yıldır bildiğimizi ve çok daha kısa süredir de çıktığımızı düşününce biraz çılgınca tabi. Buradan çıkıp gidebilir ve seni hiç tanımamışım gibi davranabilirdim, her şeyi kolaylaştırırdı bu ama sana da kendime de yapamam bunu. Daha kötü de olabilirdi, en azından hâlâ hayattasın sen. Hâlâ eskisi kadar seviyorum seni ve biliyorum ki elini tutabiliyorum -karşılık alamasam bile-, kalbinin attığını hissedebiliyorum diye mutlu olmalıyım. Bunlara karşı minnettar olmaya çalışıyorum ama bu zor. Hayatımın kalanını hastanede geçirmek istemiyorum, senin de geçirmeni istemiyorum. Başaracağın çok şey vardı senin, hâlâ da yapabileceğini biliyorum, bir uyanabilsen...
"Her şeyi idare gücüyle başarabileceğini düşündüğün için seninle ne kadar dalga geçtiğimi de biliyorum ama şuan haklı olman için her şeyi verirdim.
"Sana yalan söylemeyeceğim. Çünkü muhtemelen bunları asla görmeyeceksin, bu yüzden biraz moral bozucu olursa özür dilerim.
"Kendimi çok çelişkide hissediyorum, sonsuza kadar böyle kalacağını mı yoksa herhangi bir gün uyanacağını mı varsaymalıyım bilmiyorum ve eğer uykuda kalacağını düşünürsem, o zaman ne yapacağım? Seni daha az mı ziyaret edeceğim? Başka birini bulmaya mı çalışacağım? İmkansız görünüyor bu, kimse senin yerini tutamaz ki. Ayrıca yanlış da, çünkü hâlâ buradasın, hâlâ hayattasın ve ben sana hâlâ çok aşığım.
"Ayrıca da, beni koruyordun. Beni koruduğun için buradasın. Eğer seninle yer değiştirebiliyor olsaydım gözümü bile kırpmadan yapardım bunu. Hayatını yaşamayı hak ediyorsun, gelmiş geçmiş en iyi voleybolcu olacaksın.
"Benim için çoktan en iyisisin."
Kageyama burada yazmayı bıraktı, çoktan ağlamaya başlamıştı ve kelimeleri lekeliyordu göz yaşları. Günlüğü bırakıp yanında uzanan Hinata'ya sarılıp omzunda ağlamaya başladı.
Bunu yaparken tekrar aldı o hastane kokusunu, üzüntüsü öfkeye dönüşmüştü.
Adil değildi.
Sadece o bir anın Hinata'yı, onu kendisi yapan tüm o küçük detayları söküp almaya hakkı yoktu.
Araba kazası zaten çok şey götürmüştü, bunu da almayacaktı. Bir dahaki sefere eve gittiğinde turuncu şampuanı alacağına ve daha önce burada ne kullanıyorlarsa onun yerine kullanmak üzere hastaneye getireceğine söz verdi.
Tam olarak da böyle yaptı, bu ona biraz daha iyi hissettirmişti. Dünyaya öfkesi yerine üzüntüsüne odaklanmak daha kolaydı.
Öfkelendiği zaman daha üretken oluyordu, resmi bitirebilmiş, ödevlerini de okul bitmeden tamamlayabilmiş ve hatta egzersiz bile yapmaya başlamıştı. Voleybol oynamıyordu, Hinata olmadan katlanılmaz geliyordu. Ancak koşmaya başlamıştı. Karşıdan karşıya geçmeyi reddettiği için genellikle hastane etrafında daireler çiziyordu. Enerjisini boşaltmanın güzel bir yoluydu bu. Ayrıca Kuroo da oradaysa onunla koşmayı seviyordu.
Kageyama her gün Hinata'ya kitap okudu. Masal okuyup kendini hikayenin akışına bırakmak, her karaktere farklı bir ses ve kişilik vermeyi sevmişti. Ama tabi, bunu kimsenin görmediğine emin olmak için yalnız kaldıkları anları kolluyordu.
Tek sorun mükemmel bir sonla biten hikayeleri bitirdikten sonra gerçek, paramparça hayata sürüklenmek çok kötüydü.
Ve bir gün, hikayelerden birini okurken tam da prensin savaşta olduğu yerde kendini kaptırıp doruklara çıkmışken Hinata'nın gözlerini bir an için açık gördüğünü sandı, tekrar baktığında ise öyle değildiler. Morali bozulmuş ancak şaşırmamıştı, okumaya devam etti.
"Ka...geya-ma..?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KageHina | He Smelled Like Oranges 🍊 ✔çeviri
FanficKageyama ve Hinata birkaç aydır çıkmaktadır ve ilişkileri oldukça iyi gitmektedir. O kadar ki, Kageyama bir şeyin ortaya çıkıp bunu mahvedeceğini hissetmektedir. Maalesef ki haklıdır da. by: currentlydissociating on AO3 "He Smelled Like Oranges" hay...