6: renkli bir hayata sahip olmak

50 17 1
                                    

Merhaba biri var mı orada?Nerede, biri var mı, bana cevap verebilecekbirisi var mı orada?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Merhaba biri var mı orada?
Nerede, biri var mı, bana cevap verebilecek
birisi var mı orada?

Gittikçe daha fazla yok oluyorsun, ses çıkarmadan, benden, hiçbir neden yokken
Yoksa her şey bir yanlış anlaşılma mıydı?
Birbirimize bir hayalde mi bakıyorduk?

Sinirle yerimden kalkarken yumruğumu sıktım, boşta kalan elimle müziği kapattım. Odaklanamıyordum. "Mark, olmuyor." Mark elindeki sandalyeyi yere koyup yanıma gelmişti. "Ne?"

"Şu müziği açıp durma. Sinirimi bozuyor." Yüzüme bakmaya devam ederken iç çektim. Neden bu kadar gergindim bilmiyordum ama sadece sinirliydim. "Neyi nereye koyacağımı karıştırıyorum." Sırıtarak bana bakarken kaşlarımı çattım. "Ne var?"

Günün şu saatinde ikimiz de eşyalarını aldığımız dükkana kocaman bir yazı asıp kurs verdiğimizi yazmıştık, bizimkilere haber vermemiştim ama Hyuck söylemiş olmalıydı. Burası gayet yaşanılabilir bir yerdi, kısa bir sürede bu hale gelmesi açıkçası gururumu okşamıştı.

"Şarkı sözleri sana onu hatırlatmış olmasın." Mark gevşek bir şekilde konuşurken yumruğu yüzüne geçirmek için hazırlanıyordum ancak camda gördüğüm simayla öksürdüm. "Doğruyu söylüyorum." Susması için elimle işaret yapıyordum ama anlamıyordu.

"Deliler gibi aşıksın işte. Aklından bir an bile çıkmıyor. İtiraf et hadi." Kapıdan girmiş olan beden yüksek ihtimalle duyduklarından ötürü olduğu yerde durmuştu.

Aferin Mark.

"Merhaba." Sevecen bir şekilde kızın yanına giderken kuzenime sinirle baktım. Aptal.

"Şey, işler bitti mi acaba diye gelmiştim. Burası gayet güzel gözüküyor, yardım edebileceğim bir şey varsa yardım ederim ve kursu daha erkene çekebilirsin." Yüzüme bakmadan konuşuyordu, bu da beni tedirgin ederken cevap verdim. "Bitti sayılır. Birkaç malzeme kaldı. Yardım etmek için geldiysen kendini yorma, biz hallettik sayılır." Gülümseyip arkamdaki gri kafalı çocuğa baktım. "Değil mi?"

Mark de az önce kırdığı potun farkına varmış olmalı ki mahcup bir gülümseme sunmuştu bana. "Evet."

"Kursu ne zaman açarsınız?" Bana değil, Mark'a soruyordu. Yüzüme bile bakmamıştı hâlâ. O kuzenime bakıyordu, ben de onun okşamak istediğim saçlarına.

"En geç bir hafta belki." Başını sallayıp bana dönmüştü. Gözleri dolmuştu, benim yüzümden mi?

"Haftaya sonra görüşürüz o zaman." Selam verip kapıdan çıkarken arkasından baktım.
Niye benim yüzümden olsun ki?

"Jeno, orada olduğunu bilmiyordum, gerçekten." Mark asılan suratıyla peşimden gelirken elimi salladım. "Biliyorum, dert etme." Bilgisayardan müziği tekrar açarken sandalyeye oturdum. Yapacak başka bir işim vardı şu anlık. Onu düşünecektim, sabahtan beri aklıma bile gelmemişti.

"Anahtarlığı vermedin değil mi?" Müziğin hüzünlü ritmi oturduğumuz mekandaki tüm gerçekliği alıp götürürken Mark'ın sorusundan sonra sol elimi cebime atarken reddettim. "Hayır. Hep unutuyorum." Kuzenim de bir sandalyeye oturup ellerini dizlerine koymuştu. "Baksana, senin için onunla konuşacağım." Odağımı kapıdan çekip yüzüne sabitledim. "Ne?"

"Senin için yapmak istiyorum. Çok mu?"

"Ne konuşacaksın, onu merak ediyorum."

"Seninle konuşuyorsa benimle de konuşur belki. Senin yakının değil miyim? Sende olup da bende olmayan ne var sanki?"

"Mark-"

"Sus ve dinle." Dizlerindeki ellerini ileri geri sürterek siyah pantolonunun sardığı biçimli, uzun bacaklarını öne uzatmıştı. "3 yıl önce, bana verilen emanete sahip çıkamadım. Tanrı şahidim, onu anne babasından bile daha çok sevdim belki de."

Bana bakıp devam etmişti. "Sevdiğimi de hissettirmiştim zaten." Yutkunup başını yukarıya kaldırdı. "O ölmeden 4 ay önce psikopatın biri onu buldu. Yapmadığını bırakmadı." Sesi hafifçe titrerken devam etti. "Onu kaç kez tehdit etti. Korkularıyla baş başa bıraktı onu."

"Her gece beni arardı, korktuğunu söylerdi. Bazen kapısının önünde bile sabahladığım olurdu, sen de biliyorsun. Hatta ona ninni bile söylerdim korkmasın diye. Çünkü o korktukça benim de içimdeki öfke artıyordu."

"Hapis cezası aldı, bu onu biraz rahatlattı ama travmayı atlatamadı. Son zamanlarda bana yapamadığını söylüyordu." Dolu gözlerimle ona bakarken başını indirmiş, bilgisayara sabitlemişti. "Anlamadım tabi. O gün onu eve bırakmadan şey dedi bana, 'Seni seviyorum, kendine iyi bak.' Normal geldi bana, hep dediği şeylerdi çünkü. Evine bıraktım, sonra da ben eve gittim."

"Her akşam yatmadan önce ona ninni söylediğim bir sesli mesaj atardım. Mesajı attım ama mesaj iletilmemişti bile. Aklımdaki tüm parçalar birleştiğinde soluğu onun evinde aldım."

"Kapıyı çaldım, açan olmadı. En sonunda kapıyı kırdım, odasına girdiğimde görmeyi beklediğim son şey bile değildi yerdeki kırmızı göl ve kesik bilekleri."

Nefesimi tuttum, ağlayacak gibi olmuştuk ikimiz de. "Demek istediğim," Dolu gözlerinden akan gözyaşlarını silip bana bakmıştı.

"Bir başkası sevdiğinin hayatını karartmadan önce onun hayatını renklendirmelisin." Yutkundu. "Benim gibi olmanı istemiyorum."

Ayağa kalktım, önünde diz çöküp ıslanmış olan kemikli ellerini tuttum. "Hiçbir şey senin suçun değildi. Sen onun ilacıydın. Belki de senin sayende daha fazla dayandı. Kendini suçlama." Başını sağa sola sallamış, ardından da iç çekmişti. "Onu çok özledim Jeno." Tam konuşacağım sırada sözüne devam etmişti. "Mezarına gitmek istiyorum, ama beni kabul eder mi ki?"

"Neden olmasın? Ben de gelirim, tek gitmemiş olursun." Biraz doğrulup Mark'a sarıldım. "Yapacağım."

"Hayatını renklendireceğim." Fısıldadığımda o da sırtımı sıvazlamıştı. "Hadi gidelim. Yarın geliriz." Ben doğrulup müziği kapatırken ayaklandık, kapıyı kilitleyip dükkandan çıktık. Mark ile vedalaşıp hızlıca eve ilerlemeye başladığımda başıma kısa süreli bir ağrı girmişti. Cebimden anahtarımı çıkarıp eve girdim.

"Jeno, bi' gelir misin?" Annemin sesiyle terliklerimi giyip ceketimi çıkardım. "Geliyorum." dedim koridorda ilerlerken. Annem odamdaydı? Normalde odama asla girmezdi, şimdi ne işi vardı? "Efendim?"

"Bu ne?" Elindeki defteri gördüğümde almak için atıldım. Cidden, neden açıkta bırakmıştım ki? "Verir misin şunu?" Bana vermek yerine elindeki toz bezini masama koyup yatağıma oturmuştu. "Sorumu cevaplar mısın?"

Elimden bir şey gelmediğini fark ettim, ben de masama yaslandım. "Günlük." Annem sağ elindeki mavi defteri yatağa koyup bana bakmıştı. "Sevgiline yazdığın-"

"Hayır anne, sevgilim değil." Gülümseyip tek kaşını kaldırmıştı. "Emin misin?" Başımı sallayıp tekrar anneme baktım. "Gerçekten anne." Bana bakarken bu sefer sorgu sırası bendeydi. "Okudun mu?"

"Birkaç satır." Uzanıp yatağın üzerindeki defteri aldım. "Özelimi okumamalıydın."

"Aramızda herhangi bir özel olmadığını sen söylemiştin Jeno."

"Anne..." Masamdan çıkıp hemen yanındaki kitaplığa ilerledim. Ben defteri kitaplığa koyarken annem yanıma gelmişti. "Bak, ben hep senin iyiliğini düşünürüm. Kendine zarar verecek şeyler yapma. Gerçeklik payı bırak biraz kalbindekilere."

Gerçeklik.

Annem belki de haklıydı, gerçeklere odaklanmalıydım. "Anladın mı?" Ben başımı sallarken başımı okşamıştı gülümseyerek. "Hadi gel, kek yapalım."

Gerçekler belki de önümdeydi ama ben görmemekte ısrarcıydım.

salvatoreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin