Kollarımla sardığım kitapları göğsümle birleştirmiştim, koridorda yürüyorken kendimi savunmasız hissediyordum çünkü öyleydim. Lise hayatını herkes size ışıltılı bir şekilde anlatabilir, size övebilir ve dahasını yapabilir ama şunu bilmelisiniz ki lise hayatı bok gibidir. Sigara ve madde bağımlıları, sürekli depresif olanlar, enerjisi asla bitmeyenler, derdi popülarite olanlar, uykucular, projeleri umursamayanlar, sizi peşinden koşturanlar, kalpsizler ve Kim Taehyung. Kim Taehyung'u bir grubun içerisine koyamama nedenim onun şu anki halini çözemiyor olmam, bir zamanlar onu herkesten iyi tanımama rağmen şu anda eski kişiliğini bir çekmeceye bırakıp kaybetmiş olan Taehyung'u tanıyamıyorum. Bu yüzden kendi kendime düşünürken bazen kendimle çeliştiğimi bile hissettiğim oldu. Hâlâ onu düşünüyor olmam mantıklı mı bilmiyorum ama bazı insanları sadece düşünmezsiniz, düşünmeyi sevdiğiniz için düşünürsünüz. Ben de onu düşünmeyi seviyorum, keşke sevmeseydim.
Okul koridorlarının her zaman nefret ettiğim kokusu, vanilyayla karışık sigara dumanı. Okulumuzda sayısız insanın sigara içtiğinden eminim, sigara içmeyen erkek bulmak da oldukça zordur. Vanilyanınsa okul müdürümüzün okula sıktırdığı parfümden geldiğine eminim. Bu ikisinin karışımını düşündüğünüzde güzel durur ama her gün bu kokuyu almak emin olun ki boğucu ve baş ağrıtıcı. İşte bu yüzden yanımda her zaman ağrı kesici taşırım, koku sık sık başımı ağrıtır.
"Lalisa, Lalisa!" Koşarak karşımdan yanıma gelen Jungkook geldiği an elini omzuma koydu, soluklandı. Buraya kadar koşarak geldiğini anlamak pek zor olmuyordu. Aslında Jungkook'u tanırsanız anlarsınız, o hep böyledir. Koşmakta olan kısımdadır. Bana kalırsa insanlar koşanlar, duranlar, yürüyenler, sürünenler olarak ayrılıyor. Çoğumuzsa sürünüyoruz, baya acıklı olarak.
"Efendim?" Diye sordum. Jungkook koşuyor, ben sürünüyor olmama rağmen en yakın arkadaşız. Kim bilir, belki de onun bacağından tutunarak o koşarken ben de arkasından sürünüyorumdur. "Yine seni koşarak getirten şey ne?" Dedim ardından, koşarak kısmını bastırarak.
"Ah, bunu tahmin edeceğini ve hemen bana vereceğini umuyordum." Sorun bendeydi, tabiki de tahmin edebiliyordum.
"Fizik ödevi?" Bana gözlerini parlatarak tatlı tatlı bakmaya başladığında istediğinin fizik ödevi olduğunu anlamıştım. Jungkook ile yakın olduğunuzda sürekli ona ödev yetiştirmeniz gerekiyor, eğer normal bir arkadaş olsaydı siktir olup gitmesini söylerdim ama uzun zamandan beri arkadaştık. O giderse göt gibi tek başıma kalırdım. "Sıramın altındaki pembe dosyada, muhtemelen sarı fosforlu not kağıdının olduğu sayfa."
Yanağıma bir öpücük kondurduktan sonra koşmaya başladı, koşarak giderkense bağırdı seslice. "Sen bir tanesin Lalisa!" Elbette bir taneydim, ona istediğini veriyordum. Birine sürekli istediğini verirseniz bir tane olursunuz, bunu artık çok iyi biliyorum.
"Elbette bir tane olacağım," kendi kendime söylenerek koridorda yürümeye devam ederken matematik sınıfına gidiyor olduğum aklıma geldi. Beni biraz garip bulabilmeniz mümkün fakat matematiğe bayılırım, sayılarla aram iyidir. Küçük yaşlardan beri favori aktivitelerimden birisi matematik sorusu çözmek. Öyle seviyorum ki, beş yaşımdayken yüz binli sayılara kadar saymayı çözmüştüm.
Yürümeye devam ederken birden göğsümle birleştirmiş olduğum kitapların üstüne düşen kağıttan uçakla hafifçe kaşlarımı çattım, adımlarımı koridorun ortasında durdurup bakışlarımı kağıttan uçağa yönlendirdim. Bu kağıttan uçak. Keskin kanatları, kanatlarının ucundaki mor daireler, etrafındaki sarı çizgiler ve soldaki kanadın içindeki özensiz bir yazıyla yazılmış sayı; 113880
113880.
Bu özensiz yazının, uçağı böyle yapmanın kime ait olduğunu çok iyi biliyordum. Küçüklükten beri her zaman aynı alışkanlık vardı, uçak bile yansıtıyordu bunu. Aynı renkler, tanrım, şekiller bile o kadar aynıydı ki anlamamak için ultra aptal olmanız lazımdı. Ne zaman geleceğini düşünüyor olduğum Kim Taehyung'un siyah postallarını yere baktığımda görebiliyordum. Bakışlarımı siyah postallarından yüzüne çıkarttığımda yanaklarımın kızarmamasını diledim çünkü yanaklarımın yandığını hissedebiliyordum.
"Kusura bakma, uçağı alabilir miyim?" Sorusunu tek kelime etmeden başımla onayladığımda doğrudan kitaplarımın üstüne düşmüş olan uçağı aldı, ardından yanımdan geçip gitti. Bu kadar kısa bir andı bu, bazı şeyler çok uzunken bu an bu kadar kısaydı işte. Muhtemelen onun umrunda bile değildi, bir balık olsaydı saniyede unutacağı bir andı ama ben bu anı aklımda birkaç kez daha tekrarladım. Diğer tüm insanlar yanımdan geçmeye devam ederken tek yaptığım şey aynı yerde durup bu anı tekrarlamaktı. Aynı zamanda da o uçağı ezberlemek. Eski zamanlardan beri yaptığı tüm uçaklar ezberimdeydi ve ben bugün mutluydum, tüm o uçakların arasına yeniden eklenen bu uçak aynı Kim Taehyung'a benziyordu. Birkaç saniye gelip üstüme konmuş, sonra da gitmişti.
Yine de aklımda tekrarlanıyordu; Uçak yine düşüyordu, postallarını yine görüyordum, yine benimle bir yabancıymışım gibi konuşup gidiyordu.
Yine de o an bir şey anladım, hâlâ çözemiyor olmasını sorguladım. 113880, belki de benim sayılara takıntım olduğu gibi tuhaf bir şekilde onun da takıntısı vardı? Ya da düşünmek dahi istemediğim bir madde daha.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ily for 105120 hours, taelice
FanfictionSiz: 105120'nin anlamını söylersem beni sevebilir misin? Kim Taehyung & Lalisa Manobal. (Texting)