Kalbim deli gibi atıyorken ne söylemem gerektiğini gerçekten de bilmiyordum. Onca zaman bekledikten sonra bu cümleyi duymak çok tuhaf geliyordu, hem de o kadar zaman bunun hayalini kurduktan sonra. Sanırım yüzüne heyecanımı belli etmeden bakabilmek için biraz zamana ihtiyacım vardı.
"Bir şey söylemeyecek misin?" Diye sordu. Kolaysa gel hemen ben olarak işe başla! Diye bağırmak istiyordum ama yapamayacağım ortadaydı.
"Bence..." Elbette söylediği şeye bir yanıt vermeyecektim, tek derdim şu an kaçıp kimsenin göremeyeceği bir yerlerde sevinç çığlıkları atmaktı. "Zil çalmıştır, hadi gidelim." Gülümseyerek ayağa kalktığımda muhtemelen arkamdan akıl sağlığımın iyi olup olmadığını düşünür bir şekilde bakıyordu.
"Söylemeni istediğim şey bu değildi!" Yüzümü göremediğinden rahat rahat gülümsemeye devam ettim.
"Neydi ki? Derse geç kalıyoruz." Konferans salonunun kapısının önüne geldiğimde kapıyı açılması için ittirdim. İttirerek açmaya çalışıyordum çünkü kolu olmayan kapılardandı ve ittirerek açılıyordu, aslında açılması gerekiyordu ama açılmadı. Bir dakika, açılmadı mı?
Kaşlarımı çattım anında. İttirdiğimde açılması lazımdı. Bir kez daha ittirdim, bir kez daha ve bir kez daha. Taehyung bir anda yanımda belirdiğinde başımı ona çevirdim.
"Bir sorun mu var?" Sorusunu başımla onayladım.
"Evet, var. Kapı açılmıyor." Şaka gibiydi. Normal zamanda olsaydı bu kadar da kafaya takmazdım ama şu anda Taehyung'dan en çok çekindiğim zamanlardan birisini yaşıyordum. Kapıyı bir de kendisi ittirdiğinde açılmadığını kendi gözleriyle gördü, ardından kapıyı daha fazla zorlamadan bana döndü. Yüzünde benimkinin aksine rahat bir ifade vardı, bir de gülüyordu.
Gülüyordu.
Şu anda resmen gülüyordu.
"Komik olan ne?" Diye sordum öfkeyle. Gülmeye devam ediyordu.
"Galiba Tanrı beni seviyor. Seninle konuşmamız gerekiyordu, gitmemen için kapıyı bile açmıyor." Yapmacık bir şekilde güldüm.
"Ne kadar da komik!" Diye bağırdım ardından. Saçlarını geriye attı hafifçe güldükten sonra. Şu anda bunu yapması hiç hayra alamet değildi çünkü kalbimin durumu zaten iyi değilken daha da hızlı atmasına neden oluyordu. Çok yakışıklıydı, onu bu özelliği için sevmesem bile bunu düşünmeden edemiyordum. "Telefonun yanında mı?" Sorumla başını olumsuz anlamda iki yana salladı. Her zaman yanımda olan telefonumu bu sefer yanıma almadığına inanamıyordum, yanımda dosyamdan başka hiçbir şeyim yoktu. "Peki bağırsak duymazlar mı?"
"Salonun etrafında hiç sınıf yok, giriş de koridordan olduğundan duyacaklarını sanmıyorum." Resmen bizi bulmalarını istemiyormuş gibi keyifle kuruyordu cümlelerini. Elbette onunla sıkılmadan sonsuza kadar beraber kalabilirdim ama bu şu anda olmamalıydı.
"Salak Taehyung." Diye mırıldandım. "Sen buraya getirdiğin için oldu, aptal." Sağ elini omzuma koyduğunda yüzüne baktım, gözlerimi kırpıştırdım. Yüzü şu anda yüzüme oldukça yakındı ve bu yanaklarımın muhtemelen domates gibi kızarmasına neden oluyordu. Yüzünde keyifli bir gülümseme vardı.
"Gerçekten kör olmalıyım, bana hakaret ediş şeklin hiç değişmiyor." Hafifçe yutkundum. Tamam, bu doğru olsa da Kim Taehyung dibimden çekilmeliydi çünkü kalp krizinden gidecek gibi hissediyordum.
Kendimi geriye çektikten sonra koşar adımlarla sahneye doğru yürümeye başladım. Yürürken alt dudağımı dişliyordum. Az önce ne olmuştu öyle? O yakınlık gerçekten başımı döndürmüştü. "Eminim bizi fark ederler. Yani seni fark etmeseler de beni fark ederler." Sahneye oturdum tekrardan.
![](https://img.wattpad.com/cover/296274235-288-k106885.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ily for 105120 hours, taelice
Fiksi PenggemarSiz: 105120'nin anlamını söylersem beni sevebilir misin? Kim Taehyung & Lalisa Manobal. (Texting)