-12-

3 0 0
                                    


Yazdığım en uzun bölümler arasında 2. sırada yer alıyor. 6000 kelime civarında...


Rüzgarın deli gibi estiği soğuk bir günde, bir oğlan çocuğu bankta oturmuş, önündeki deftere bakıyordu. Çok soğuktu, rüzgarın ıslık sesi ağaçların dallarını bir oraya bir buraya savuruyordu. Ama bu rüzgarı önemsemeyen oğlan çocuğunu, üşüten o soğukluk değildi. Orada, tam karşısındaki bankta oturan kız çocuğunun bakışlarıydı onun üzerinde buz etkisi yaratan.

Çocuk biraz daha sindi oturduğu banka.

"Çok kötü bakıyor," yazdı defterine. "Bakışlarını da ayırmıyor benden." Kızın rüzgarda uçuşan kahve saçlarına göz ucuyla baktı ve yüzünde her şeye rağmen bir tebessüm oluştu. "Benden nefret ediyor, ama ben etmiyorum," diye yazdı defterine. "Bakışlarında nefret olabilir ama gözleri güzel." Sonra ikisinin de saçlarını savurdu bir kez daha hırçın rüzgar. "Saçları da güzel." Küçük defterin kapağını kapattı ve kalemle birlikte cebine sıkıştırdı. Saçlarını düzeltip ayağa kalktı çünkü biliyordu ki içeri geçerse, kız da içeri geçecekti. Küçük kızın soğukta üşümemesi için içeri adımlamaya başladı.

İnsan nefret ettiği kişiyi izlerdi. Çocuk bunu bir şekilde biliyordu.

Ve kızın bakışlarındaki nefreti de farketmişti.

Ama gözlerinin içine bir kere baksa, gerçekten göz göze gelseler ikisi de anlardı nefret diye bir şeyin aralarında asla söz konusu olmadığını.

BEN HİÇ BU KADAR...
Balmorhea - Remembrance

Bedenim sanki bir kaya parçası altında kalmış gibi hissediyordum. Ağıran, halsiz bedenimin üzerindeki battaniyeyi açtım ve gözlerimi de zar zor araladım. Karanlık oda gözlerimin önüne serilirken parmaklarımı şakaklarıma bastırıp ovdum.

Uyuşmuş bedenimi kaldırdım ve yatakta doğruldum, ayaklarımı yataktan sarkıttım. Gözlerim karanlığa alışırken ve görmeye başlarken omzumun üzerinden yatağıma baktım.

Gitmiş miydi?

İçimden bir ses rüya gördün deyince çatık kaşlarımla yastığı aldım ve burnuma yasladım.

Tamam, rüya değil, gitmiş.

Yastığa sinen kokusu yüzüme buruk bir gülümseme kondurdu.

Peki şimdi neredeydi? Yastığı geri koyup komodini yokladım ve telefonumu bulunca elime aldım. Saat akşam olmak üzereydi. 17:17. Bildirimlere baktım, Ömür'den hiçbir bildirim yoktu. Ama telefonum resmen bildirim havuzu olmuştu. Mert'e, Oğuz'a ve Sena'ya iyi olduğumla alakalı mesajlar gönderdim ve çekmecemden bir ağrı kesici alıp komodinimin üzerindeki su yardımıyla hapı yuttum.

Ömür'le chat sayfamıza girdiğimde parmaklarım yazdığım şeyi yine sildi. Anneme mi sorsaydım nereye gittiğini? Eve gitmiştir, nereye gidecek başka?

Telefonum çalmaya başladığında havalanmış kaşlarımla merakla açtım ve kulağıma yasladım.

"Efendim Gülsüm Ablam?"

"Nefes kızım." Endişeli sesi kulağımı doldurduğunda ayağa kalktım. "Ömür'ün nerede olduğunu biliyor musun kızım? Sana diye çıkmıştı gece. Sabahtan beri ulaşamıyorum."

Geri SayımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin