6.bölüm

12K 367 23
                                    

Medyada Lidya'nın aurası (Gece ikide aklıma geldi çizmek) iyi inceleyin gelecek bölümlerden ufak ayrıntılar bırakmış olabilirim :))

Kulağımın arkasına sıkıştırdığım saç tutamlarından biri önüme düştüğünde Sonat elini yaklaştırıp saç tutamını kulağımın arkasına aldı. Yüzü yüzüme birkaç santim uzakken bakışları gözlerimden dudaklarıma inmişti. Kaçıp gitme ve burada sonsuza kadar kalma hissiyle savaşırken bir elini belime koydu ve ben daha ne olduğunu anlamadan aradaki mesafeyi kapatarak yumuşak dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Ne yapacağımı bilemiyordum. Şok ve anlamladıramadığım yeni bir his vücudumu adeta ele geçirmişti. Karnım patlayacak gibiydi. Dudakları dudağıma her bir değişinde ruhumu okşuyordu.
Vücudumdaki bütün kanın orada toplandığını hissettim. Yabancı olduğum bu hisler yıllardır olduğum kişinin duvarlarını yıkmıştı. Beni kendine çekip öpüşünü daha çok derinleştirip alt dudağımı sertçe emdiğinde ellerimi omuzlarına koyarak onu yavaşça ittim. Dudakları dudaklarımı nefesi nefesimi terk ederken yüzlerimiz arasındaki mesafe bir uçurum gibi açılmıştı.

Ellerimi nereye koyacağımı bilemedem titrek bir sesle
"B-benim gitmem gerek." Diye fısıldadım. Koltuk değneğimi alıp ayağa kalktım ve olabileceğim en hızlı şekilde oradan ayrıldım.
*************
O gece gözüme hiç uyku girmemişti. Sadece Sonat'ı ve onunla yaşadığım ilk öpücüğümü düşünmüştüm. Kafamda bir sürü soru işareti ve sayfa sayfa senaryo vardı.
Acaba yarın nasıl olacaktı? Bunun hakkında konuşacak mıydık? Yoksa görmezden mi gelecektik? Biriyle öpüşünce onunla sevgili oluyor muyduk? Yoksa olmuyor muyduk? Benden etkilendiği için mi beni öpmüştü?
Kafamda kurduğum sayfa sayfa senaryoları yırtıp attım. Yoksa düşünce kütüphanesinde kaybolup gidecektim.
********
Elimdeki kalemi kağıda aşağı yukarı hafifçe sürttüm Snape'in tüylerini koyulaştırıp gölgendirdim. Eksik kalan resmimi bir kaç ayrıntı hariç resminçoğunu tamamlamıştım.

Uyandığımda Sonat yoktu. Olmaması benim için iyi bir şeydi. Çünkü onunla karşılaşacak olma düşüncesi bile karnıma ağrılar girdiriyordu. Şeyda Hanım'ın seslenmesiyle elimdeki kalemi bıraktım.
"Lidyaaa hadi kızım saat neredeyse üç oldu randevuna geç kalmayalım."

Ah doğru ya bugün alçım çıkarılacaktı.
Takvimimde işaretlediğim saatleri saydığım günün sonunda gelip çatması ama benim unutmuş olmam beni çok korkutmuştu.

Sonat Çağsoy'un üzerimde böyle bir etkisi olmamalıydı. Kendimi hemen silkeledim. "Ben hazırım Şeyda Han-" diyecektim ki her seferinde kızdığını bildiğimden hemen "Yenge" diye düzelttim. Üzerimde rahat siyah eşofmanlarım vardı. Şeyda Hanım ise beyaz mini elbisesi ve beyaz stiletto topuklarıyla her zamanki gibi şıktı. Dalga dalga dökülen saçlarını minik bir tokayla arkadan tutturmuştu onun giyimine, duruşuna hareketlerine özenmemek elde değildi.' Tam bir leydi' diye geçirdim içimden.

Adının Ali olduğunu öğrendiğim evin şöförü açık araba kapısının önünde bizi bekliyordu. Bizi gördüğünde selam verip biraz geriye çekildi. Karşımdaki insanların bu şekilde oluşuna asla alışamamıştım. Bu tarz davranışlar beni daima gererdi. Önce Şeyda Hanım arka koltuğa oturdu daha sonra da ben. Ali Bey koltuk değneklerimi alıp arabanın bagajına yerleştirdi. Şeyda Hanım elini bacağıma koyarak iki kere hafifçe vurdu. "Hadi bakalım bugün özgürlüğüne kavuşuyorsun"
Buna karşılık gülümsedim ve "Sonunda!" Diye cevap verdim.

Daha sonra araba hastanenin önünde durdu. Hastaneye girip film çektirerek parmağımın kaynayıp kaynamadığına baktık ve sağlıklı bir şekilde kaynamış olduğunu gördüklerinde alçı odası yönlendirip alçımı çıkardılar. Ayağım tuhaf bir şekilde hafif hissetiriyordu. Hâla hafif aksak yürüyordum. Bu iki hafta içinde kaslarım zayıflamış olsa gerekti.
Hastanenin dışına çıktığımızda yüzüme vuran soğuk hava beni üşütürken kabanıma daha sıkı sarıldım. Aklıma gelen fikirle yanımda duran Şeyda Yengeme öndüm. "Burada bildiğim çok güzel bir wafflecı var. Waffleları inanılmaz lezzetli oluyor. Denemek ister misin Şeyda Yenge?" Dediğimde beyaz eldivenli ellerini çırparak

"Ah yıllardır böyle bir etkinlik yapmıyorum. Çok isterim tabiki. Benim özellikle şu aralar genç hissetmeye ihtiyacım var."

Waffle yemek gibi basit bir şeyin onu bu kadar heyecanladırması beni inanılmaz şaşırtmıştı ama daha sonra kendimi onun yerine koydum ve o an yaşadığı hayatın ne kadar zor olduğunu fark ettim. Sevgisiz öfkeli kontrol manyağı bir eş ,umursamaz eve arada bir uğrayan iki kelimeden fazla konuşmayan bir evlat. O Koskoca evde yapayalnızdı ve dernek toplantıları ,davetler haricinde o evden dışarı adımını atmıyordu. Kalbimin sızladığını hissettim. Herkesin imrendiği o hayat aslında bir kara delikten ibaretti.

Gülümseyerek koluna girdim. Wafflecı yürüme mesafesindeydi. Tatlı tatlı sohbet ederken çoktan varmıştık bile.
Wafflelarımızı yerken ona çocukluğumla ilgili komik anılarımı anlatıyordum.

"Bir keresin eve gizlice hamster almıştım. Annem herhangi bir hayvanın yanına bile yaklaşamıyordu. Bu yüzden o odama girdiğinde hamsterı hep yatağımın altına saklıyordum. Bi gün kafesinden çıkmış haberim yok. Annemin ayağının altına kadar gelmiş hamster annem görünce çığlığı bir bastı. Koşarak aşağıya indim görüntü o kadar komikti. Annem panikle koşuyordu. Hamsterda o panikle onunla aynı anda koşuyordu. Aynı hizzada evde tur atıyorlardı."
Şeyda yenge kahkaha attı.
" Güneşi asla o şekilde hayal edemiyorum. Eee Daha sonra ne oldu?"

"Bir hafta dışarı çıkmama cezası aldım ve o bir hafta içinde benimle hiçbir şekilde konuşmadı."

Gülümsedi. Buruk bir gülümsemeydi aklına kötü bi anısı geldiği belliydi.

"Çağsoyların evladı olmak o kadar kolay değil. Hatırlıyorum da Sonat eskiden hiç böyle bir çocuk değildi. Güleryüzlü, meraklı koca mavi gözleri olan tatlı mı tatlı bir çocuktu. Babası onu bu hale getirdi. Koyduğu onca kural verdiği onca ceza. Ne kadar başarılı olursa olsun bir kere bile onu tebrik etmemesi onu hep yetersiz görmesi benim o güleryüzlü çocuğumun ruhun söküp söküp attı." Son kelimeleri söylerken sesi hafifçe kısılmıştı.

Elimi masada duran elinin üzerine koydum.
"Öyle düşünmeyin. Bence Tamer Dayım Sonatla gayet gurur duyuyordur. Sadece daha iyisini olmasını istediği için yapıyor bunu onun iyiliğini düşündüğünden onu sevdiğinden."
Tekrar buruk bir gülümsemeyle baktı.

"Biliyor musun? Yaşıtlarından çok daha olgunsun."

Ona karşılık gülümsedim. Daha sonra beraber kafeden kalktık. Aklıma gelen bir fikirle beraber luna park'a gittik. Zamanın nasıl geçtiğini bile anlamadan akşam olmuştu çoktan. Lunaparkta ne kadar alet varsa binip ne kadar oyun varsa oynamıştık. Hatta atış oyunundan bir beyaz bir ayıcık bile kazanmıştım. Şoför bizi almaya gelene kadar zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştık bile.

** ** *** ***
Eve vardığımızda saat on biri bulmuştu. Arabadan inip içeri geçtiğimizde içerinden gelen gürültülü insan sesleri Şeyda yengeyle birbirimize şaşkınca bakmamıza sebep olmuştu. Salona girince bu gürültünün sebebi anlaşılmıştı. Okuldaki bütün kaz kafalılar burada toplanmıştı.

ARAMIZDA (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin