Şöyle ki, Takashi Mitsuya kesinlikle bilinmeyen numarasına karşı bir sempati beslemiyordu.
Onu engellemeyişinin tek sebebi ise bunu yapmayı unutuşuydu.
İronik bir şekilde, gerçekten de aklından çıkmıştı sürekli yaptığı ve gündelik hâline gelen bu durum.
Sinirli oluşu da katkı sağlamıştı buna.
Asla çalışıp geçemeyeceği sınavın cevapları eğer gerçekten vardıysa da, elinin tersi ile dersten geçebilme şansını geri itmişti.
Ancak bir yandan da kendisiyle oyun oynandığı için öfkeli ve huysuzdu. Muhtemelen yine olsa, yine aynı şeyi yapmaktan çekinmezdi.
Arkadaşlarına, kendisine dadanan yabancıdan bahsetmesi gerekip gerekmediğini ise bilmiyordu.
Gerçekten fevri ve sorunlu insanların arasında olduğunu varsayınca, böyle bir şeyden bahsetmek kolay değildi.
"Yüzünden düşen bin parçayı birleştirsek buda olurdu ha..." Manjiro'nun uzun zamandır bu tonda duymadığı sesi ile irkilirken telefonunu cebine atıp bakışlarını ona çevirmişti.
Sarışın olanın şüphe dolu ifadesine saflıkla karşılık vermeye çalışırken kaşlarını kaldırarak alnını ovuşturdu.
"Evde ekmek kalmamış," diye mırıldandı sonra.
Saat gecenin ikisi falandı. Üstelik bu, ne alakaydı ki?
Biraz duraksadıktan sonra o da bunu fark etti neyse ki.
"Yani demek istediğim, evde ekmek kalmamış ve sabahları da fırın açılmamış oluyor. Ama kızların da kahvaltı etmesi falan lazım, sonuçta okula gidiyorlar..." ağzının içinden mırıldanmaya devam etmesine kalmadan Manjiro'nun bomboş bakışlarını görmesi ile rahatladı.
Genel olarak her şeyden haberi olan sinsi biri gibi durup bu izlenimi vermeye çalışsa da, kesinlikle yaşanan her şeyden en son haberi olan kişiydi sarışın.
Böylelikle dudaklarını büzerek başını sallamış ve Takashi için ekmek bulacağına söz vermişti.
En nihayetinde, sabahın beşine dek tüm Tokyo'da ekmek aradılar. Kimse de buna itiraz etmedi.
Takashi Mitsuya tekrardan, arkadaşlarının çok da zeki olmayışlarına şükretmişti.
Ancak farkında olmadığı bir başka şey ise tüm gece ve gün içinde, hala daha numarayı engellememiş olduğu gerçeğiydi.
Hakkai Shiba, işte buna sevinebilirdi. Yüzünde oluşan flörtöz gülüş ile saçlarını geriye doğru tararken kendi kendine kısa bir ıslık çaldı.
En sonunda bir şeyleri başardığına inanmış gibiydi. Azıcık da olsa Takashi'nin ilgisini kazandığına göre, ikinci planına da ağırlık verebilirdi.
O yüzden şöyle bir karar aldı:
Okul çıkışında aceleyle arka yola çıkacak ve sanki hiç görmemiş gibi çarpacaktı oğlana. Böyle anların romantik şeyleri beraberinde getirdiğini biliyordu çünkü.
Bu fikrin işe yarayıp yaramayacağından tam emin olmasa da, denemekten zarar gelmezdi sanırsa.
O gün gerçekten de Takashi'ye iki inatçı keçi masalındaki keçilerden biri gibi tosladı.
Tüm o heybetli ve korkutucu görünen çete üyelerinin arasında bunu yapmak iyi bir fikir miydi, bilmiyordu ancak, yapmıştı işte.
İkisi de gürültülü bir şekilde yere yuvarlanırken oğlanın üstüne yapışmamak adına kendini tutmak zorunda kaldı Hakkai.
Bütün kaslarının gerilmesine izin vererek altındaki beden için görsel bir tuzak hazırlamaya çalışmıştı.
O kısa birkaç saniye içinde, tuzağa düşmekte gecikmedi Takashi.
Kocaman olmuş uykulu gözleri ve mor göz altları ardından geçenlerde görüp beğendiği, şimdi ise gökten inmiş gibi üzerine düşen oğlanı incelemekle meşguldü.
Hakkai, bu sahneyi daha fazla uzatmamaya karar verip doğrulmadan önce, onun tüm hatlarını ezberler gibi olmuştu diğeri.
"Kusura bakma," diyerek ona elini uzatırken mahcup bir ifade eşliğinde kibarca gülümsemişti uzun boylu olan.
"Dikkatsizliğim başa bela olabiliyor çoğu zaman."
Takashi de ona karşılık vermek istedi. Tüm o şaşkınlık ve etrafındakilerin bakışlarının verdiği huzursuzluk arasında kibar bir şeyler söylemek, hatta da bu düşüşten memnun olduğunu ifade etmeyi diledi.
Elbette her gün üzerine böyle biri düşmüyordu.
Yaklaşık bir seksen boylarında, uzun ve hoş kokulu saçları olan, yüzüne tam oturan bir burna, nedense de çok hoş görünen bir yara izine sahip çok kişi yoktu Tokyo'da.
Olsa da... onların kızlardan hoşlandıklarını varsayıyordu. Karşısındaki, ben kesinlikle heteroseksüel değilim, diye bağıran genç dışında.
O yüzden şunu demeyi tercih etti:
"Çavdar ekmeği."
"Çavdar ekmeği çabuk bayatlıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
grammar lessons - mitsukkai
FanfictionMitsuya'nın ingilizcesi kötüydü ve ona ders çalıştırabilecek kimse yoktu. Tek bir kişi hariç. || yarı texting tamamladım?