yirmi bir

658 85 112
                                    

"Şu suratını düzeltir misin biraz?"

Odadaki sarışınlardan mavi gözlü ve daha az zeki olanı homurdandığı zaman öncekinden büyük bir huysuzluk ile suratını buruşturdu Takashi.

Sarhoş ve mutsuzdu.

"Sevgilimi istiyorum," diye söylendi.

"Gerizekalı bir abisi olduğu için ondan mahrum kalmayı hak etmiyorum ben, tamam mı?"

Aynı sarışın gözlerini devirirken çocuğun elindeki şişeyi alıp kenara, diğer boşların yanına yuvarladı.

"Öküz gibi içmen sevgilini buraya getirmediğine göre artık yatağa girmenin vakti geldi," iç çekerek mor saçlı olanı halının üzerinden kaldırdı ve koluna girdi.

Odanın farklı köşelerinde yatan diğer elemanları görmezden gelerek ve üzerlerinden atladılar. Hâlâ daha konuşup söylenen çocuğun gözleri yarı açık, yarı kapalıydı.

Takemichi Hanagaki belki de ilk defa, böyle bir ortamda, ahmaklığı bırakmış ve arkadaşının haline acıyarak kontrolü eline almıştı.

Ağzına bir damla bile içki koymayıp tüm gece bekçi gibi oturmanın ne kadar zor olduğunu şimdi anlıyordu.

Hakkai, üç veya belki de dört gündür ortalıkta yoktu aslında. Çok da uzun bir süre değildi bu.

Ancak son birkaç aydır her gününü değil, her dakikasını onunla geçiren Takashi için bir işkenceydi. Yalnız, mutsuz ve terk edilmiş hissediyordu. Kızabilecek herhangi bir şey bulamıyor, sürekli huysuzca hareketler yapıyor fakat hemen sonrasında bundan pişman oluyordu.

Tek istediği sevgilisini görmek ve onunla zaman geçirmekti. Adil değildi.

Takemichi, oğlanı odasına çıkardıktan sonra hemen uyuyacağına emin olsa da, gözlerinin kapanmasına izin veremedi mor saçlı olan.

Bakışları, üzerindeki kirli tavanı delip geçerken bir anda yüzünü buruşturdu ve iki yana açtığı ellerini suratına kapayarak ayaklarını yatağa sürttü.

"Sevişmek istiyorum," diye inledi.

"Siktiğimin dünyası, sevişmek istiyorum."

Sıkıntıyla oflayarak ellerini yüzünden ayırdı ve sırtını kapıya dönerek soğuk duvara yasladı alnını. Derin nefesler alarak sakinleşmeye ve uyumaya gayret ediyordu.

Çok değil, tam da aynı esnalarda, nerede olduğunu adı gibi iyi bildiği yedek anahtarla eve girdi Hakkai Shiba.

Yorgun bir ifadeyle esnedikten sonra salondaki insan yığınına göz devirerek iç çekti. Bakışları zaten tek bir kişiyi aradığı için alt katta fazla oyalanmadı.

Son birkaç günü işkenceden farksız geçmişti. Abisiyle aynı odada oturmak, onunla sohbet etmeye zorlanmak iyice bulandırmıştı kafasını.

Stresten deliye döndüğünü de eklemek istiyordu hatta. Kendi hayatı üzerinde söz sahibi olması gerektiğini biliyordu ancak, geçmişte yaşananları, yapılanları unutamıyor; fazlasıyla ezik hissediyordu.

Erkek arkadaşının olmasından utandığı falan yoktu. Sadece ona zarar gelmesini, kalbinin kırılmasını istemiyordu. Abisini kolayca çıkaramazdı hayatından. Bir günü bunu yapacaktı elbette fakat, o vakit daha gelmemişti.

Merdivenleri aheste adımlar ile çıktı, ayaklarını sürüyerek koridorun sonundaki odaya yaklaştı.

Kapı aralık, ışıklar kapalıydı. Temkinli bir şekilde odaya girdi. Aslında ses çıkarmamak için bu kadar çabalamasına gerek yoktu, keza Takashi'nin kulakları sesleri ayırt edemeyecek haldeydi.

Yüzünde aptal bir gülümseme oluşurken hafifçe iç çekti. Bu anı, böyle bir görüntüyü ne kadar özlediğini şimdi fark ediyordu.

Yatakta uzanan ince bedenin kıvrımlarını seçebiliyor, inip kalkan göğsünü görebiliyordu. Usulca yaklaştı yatağa. Yakalanmayı umursamaz halde sırtı dönük çocuğun beline uzattı sağ kolunu.

Elleri yavaşça tanıdık sıcaklık ile buluşurken neredeyse uykuya dalmayı başarmış olan Takashi, irkilerek gözlerini kocaman açtı ve panik içinde arkasını dönmeye yeltendi.

Bedenini prangalar gibi sarmalayan kollar buna engel olurken garip bir ses çıkarmamak için nefesini tuttu.

"Uyandırdım mı?" diye fısıldadı Hakkai Shiba.

Diğeri konuşamadı ama bedenini sallayarak öyle olmadığını iddia etmeye çalıştı.

"Gelmişsin." diyebildi en sonunda. "Geldim tabii." Yanındaki beden karşılık verdi.

Uzun boylu olanın nefesi boynunu yalıyordu. Takashi tekrar aynı şeyi düşündü. Sevişmek istiyorum.

Hakkai biraz hareketlendi, dudakları oğlanın yanağını ve şakaklarını buldu. Ardından çok daha fazla ilerlemeye çalışarak bedenini hafifçe kaldırdı, çocuğun üzerine çıkarken dudaklarına uzandı.

Sevgilisinin yumuşak öpüşüne karşılık verirken dudaklarındaki tatlı ıslaklık yüzünden inlememek için sertçe gözlerini yumdu sırtı yatağa çivilenmiş olan beden.

Öpüşünün arasında kendisine güzel şeyler söyleyen oğlanın gerçekliğine inanmak zordu. Arsızca dudaklarını paralayan, emen ve yalayan kişiyle; kendisine böyle masum, düşünceli sözler eden kişi aynı olamazdı.

"Sevişelim," inledi. Dudaklarını ayırırken derin nefesler almıştı.

"Çok mu istiyorsun?" Bilmemezlikten gelerek sırıttı Hakkai.

"Ne istediğimi biliyorsun, sevişelim." Bu sefer de seslice güldü oğlan.

"Nasıl istediğini söyle o zaman." Fısıldayışı kulağa uğultudan hallice geliyordu. Rüzgarın teni kesiklere boğan esişi gibiydi. 

Takashi Mitsuya duraksadı. Gözlerindeki bakış bir an olsun değişti ve ellerini çocuğun yanaklarına koyarken tekrar dudaklarına yaklaşarak konuştu.

"Beni yapabileceğin en pis şekilde becermeni istiyorum." Kıkırdadı.

"Oldu mu?" Üstündeki siluet titreyerek ona eşlik etti.

"Emrine amadeyim," zorlukla konuştu ardından.

"Sen de tüm gece benimsin."


.
final diyelim, final olsun

grammar lessons - mitsukkaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin