on bir

708 114 52
                                    

Ertesi sabah, parti evinin her bir köşesinde ayrı dağınıklık vardı. Tanımadığınız insanların koltuğunuzun altında yatması ise hiç hoş değildi.

Takashi Mitsuya, fayansın üzerindeki korkunç uykusundan feci bir boyun ağrısı ile uyandı.

Etrafına kısa bir göz atarak olanları hatırlamaya çalıştı. Bununla birlikte yüzüne hücum eden kırmızılık bir dakika içerisinde tüm vücuduna yayıldı.

Az daha onunla yatıyordum, diye geçirdi içinden. Hatta yapmış sayılırız değil mi?

Derin bir iç çekerek kapının önüne çökmüş ve dizlerini kendine çekmiş halde uyuyan çocuğa döndü bakışları.

Başını duvara yaslamış, dudakları hafif aralık şekilde uyuyordu.

Boynundaki küçük kızarıklıklar fark edilirdi. Keza Takashi'nin sahip oldukları daha beterdi ancak, bu konu hakkında konuşmaya cesareti yoktu maalesef ki.

Kıyafetlerini hızlıca yerden toplayarak yüzünü sıvazladı ve geçen gecenin anılarını anımsamamak için aklını meşgul etmeye çalıştı.

Karşısındaki kocaman ayna, bedenindeki izleri tamamiyle ona sunarken bu imkansızdı tabii ki.

Hakkai'nin gömleğini alıp ona doğru döndüğü esnada, çocuğun da uyandığını görerek bakışlarını kaçırdı hızlıca.

Diğeri bunu fark etmiş ve hınzır gülüşünü yüzüne yerleştirmemek için kendini zor tutarak uzatılan gömleğini giyivermişti.

Tüm o süre içerisinde konuşmadılar. Takashi'nin aklından çok fazla şey geçiyordu.

Oğlanın neler söyleyeceğini merak ettiği kadar, kendi cümlelerini de hazırlamaya çalışıyordu.

Neredeyse hiç tanımadığı biriyle yiyişip bir banyo kenarında sızmak utanç vericiydi ve olanları inkar etmek için can atıyordu.

Her şeyi bir kenara bırakırsa da, bunun hayatı boyunca verdiği en iyi karar olduğunu düşünürdü.

Hissettiği duygular, bedenini saran rahatlık ve tarif edilemez bir zevk dalgasında boğulmuştu adeta.

Derken en sonunda konuşmak zorunda kaldılar.

"Dün akşam hakkında," diye mırıldandı Hakkai. Güzel şeyler söylemeye, çocuğun gergin olmaması gerektiğini anlatmaya çalışacaktı birazdan.

Buna fırsat kalmadan sözü yarıda kesildi.

"Üzgünüm," dedi Takashi Mitsuya.

"Aptalca bir hataydı ve seni buna alet ettim.. ben, cidden de üzgünüm."

Hakkai afalladı. Oğlanın kendisine bakmaya tenezzül etmeyen halinden ürktü hatta.

"Hiçbir şey olmamış gibi davranmanı beklemek saçma olacak ama, en iyisi bu. Tekrardan özür dilerim. Cidden."

Alelacele zırvaladı. Toparladığı tüm o kibar özür cümlelerini çöpe atıp kabalığını konuşturmuştu.

Lavabodan çıkmadan önce kendisinden uzunca siluete son bir bakış atmak zorunda kalmıştı. Çocuğun yanıtını bile beklemiyordu.

Hakkai de bir şey söylemedi zaten. Kafa sallayarak geçebilmesi adına ona yol verdi.

Ancak bir anlık sinir ve belki de çok büyük bir hayal kırıklığı ile konuştu sessizce.

"Açıklama yapmana bile gerek yoktu," dedi ağzının içinden.

"Başka bir ihtimali düşünmeme imkan dahi yoktu zaten."

Sanki az önceki cümleleri sarf etmemiş gibi ani bir acı hissetti Takashi Mitsuya. Yutkunmasını engelleyen bu ani darbe, tokat misali çarpmıştı suratına.

Kendisinin çıkmasını beklemeye katlanamayan Hakkai, belirgin bir öfke ile çocuğu ittirerek koridora çıktı ve seri adımlar eşliğinde gözden kayboldu.

Mor saçlı olan hiçbir şey yapmadı tabii ki. Günleri böylece akıp gitti. Hakkai ile karşılaşmadı da.

Zaten diğeri de ona yazmaya yanaşmamış ve çocuğu görmekten kaçınmıştı.

Sinirliydi çünkü. Kırgın ve yorgundu. Ne beklediğini bilmiyordu ancak, deneyimlemek istediği şey bu değildi. Çöp gibi kenara atılmak yakmıştı canını.

Aldığı mesaja dek de, bir hamle yapmaya niyeti yoktu.

-

Mitsuya:

Merhaba

Kendi söylediklerimle çok büyük celişmiş olacağımı biliyorum ama...

Şu sınav,

Cevapları cidden sendeyse alabilir miyim?

(Görüldü, 12.08)

Bilinmeyen numara:

Hayır, alamazsın.

grammar lessons - mitsukkaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin