on

789 123 85
                                    

Takashi Mitsuya'nın beyninde olanlardan bahsedelim biraz.

Birkaç kuşun ciyakladığı, zürafaların kişneyerek dört nala koştuğu zihninde, büyük bir kaos vardı.

Keza önünde soyunan oğlana bakmamak için şaşı kalmayı da tercih edebilirdi.

Hakkai Shiba nasıl olurdu da bu kadar rahat davranabilirdi ki? Hemencecik gömleğinin düğmelerini çözmüş ve yanık teninin tüm güzelliğini gözler önüne sermişti.

Bunu yapması büyük bir ahlaksızlıktı ancak bu bir yana... çok da güzeldi.

Ona birazcık kızabilir ve neden bu kadar gevşek davrandığı konusunda çocuğu azarlayabilirdi Takashi.

Yapmadı.

Bunun yerine çaktırmadan yutkunarak havalı bir ifade takınmaya çalıştı. Fakat küçücük banyosunun daracık köşesinde, yanındaki iki metrelik gövde ile bu mümkün değildi.

Hakkai ondan daha heyecanlı ve panik halindeydi aslında. Sadece rol yapma ve her şeyin yolunda olduğu konusunda insanları inandırmaya çok alıştığı için tavırları normaldi.

"Şurası işte," diyerek gömleğin yakasını musluğa yaklaştırdı.

"Ben gergin tutsam ve sen de sabunlasan olur mu?" Dudaklarını dişleyerek konuşmasıyla sessizce başını sallayarak onayladı onu diğeri.

"Gömlek, senin için özel miydi?" diye sordu. Altı üstü bir lekeden bahsediyorlardı çünkü.

Hakkai Shiba duraksadı. Bir an yanıtlayamadı.

"Hediye." dedi sadece.

Tekrardan konuşmaya cesaret edemediler aslında. Birbirlerinin omuzlarına değecek kadar yakın duruyorlardı.

Takashi ne zaman gömleği biraz daha çekelese, temasları gittikçe artıyordu. Şikayetçi değildi, kafasında şimşekler çakıyordu.

Yanında yarı çıplak biri vardı.

Bu yarı çıplak kişiden fena halde etkileniyordu. Hoşlantı vesaire hisleri öylece bir kenara atıp tüm hayvani ve cinsel içgüdüleri ile bunu söyleyebilirdi ki, onunla çok fena şeyler yapabilirdi.

Tek gecelik ilişkilerden haz etmezdi normalde. Ama o çocuktan bir teklif alırsa reddetmenin daha büyük ve acı dolu bir günah olduğuna emindi.

En azından kendini bu şekilde kandırmaya devam ediyordu.

Hakkai en sonunda bu kadar çabanın yeterli olduğuna karar vererek yarısı ıslanmış gömleği musluktan çekti ve derin bir iç geçirdi.

Loş ışığın altında renk renk görünen gözleri ve dudaklarının her hareketinde gerilen yara izine ev sahipliği yapan çene bölgesi eşsiz görünüyordu.

Üzerine sıçrayan birkaç su damlası boynundan ve göğsünden aşağı akıyordu aynı esnada.

Tüm planları yolunda giden birinin zafer anında nasıl göründüğünün resmiydi bu.

Çünkü Takashi Mitsuya ona çok ama çok aç bir şekilde bakmaya devam etti ve en sonunda mantıklı düşünme yetisini dibine dek kullanmasının karşılığı olarak utanç duyacağı bir şeyler yaptı.

"İsmini öğrenmedim sanırım," diye mırıldandı, elini ensesine atarak. Banyonun kapısına sırtını dayarken hala daha gömleği ile uğraşan oğlanı arsızca süzüyordu.

Diğeri ona yan bir bakış attı.

"Hakkai," basitçe cevap verdi. Karşılığında Takashi de kendini tanıtmaya ve birkaç cümle söyleyip bir konu açmaya çalışacaktı ki, öbürünün sözleri ile afalladı.

"Ve sen de çavdar ekmeği seven çocuksun değil mi?"

Ah, evet. Bununla dalga geçileceğini tahmin etmeliydi.

Hakkai'nin alaycı ama bir o kadar da güzel gülüşü yüzüne yayılırken gergince sırıtmaya zorladı kendini.

Bir an sessizlik oldu. Banyodan çıkmaları gerekirdi.

Uzun boylu olan böyle vakitlere anlam veremez veya çok endişeli olduğu için işaretleri alamazdı ama, bu sefer o dahi farkındaydı.

Bakıştılar uzun uzadıya.

Takashi belki de bir saniye içerisinde ona doğru atıldı ve çocuğun çıplak göğsüne bedenini yapıştırırken dudaklarına yapışıverdi.

Bir yandan da ensesini sertçe kendisine çekiyor ve oğlanı tamamiyle himayesine almak istiyordu sanki.

Hakkai işareti almış olabilirdi ama yine de diğeri, böyle kolay kabul edileceğini sanmazdı.

Oysaki beline dolanan ve oradan da kalçasını kavrayan eller aksini iddia ediyordu. Öpüşüne karşılık verilmesi hoşuna gitmişti.

O anda ikisi de bunun etik dışı olduğunu anlayamadı.

Takashi fark etmese de oğlandan hoşlanmaya başlamıştı ve böylesine düşüncesizce bir ilişkinin gelecekteki durumlarına zarar verebileceğini düşünmedi.

Hakkai de oğlanı böylece kandırıp hayallerini gerçekleştirirken bir süre sonra onu bir başkasının yerine koyduğu kendinden kıskanacağını tahmin edemezdi.

Ama tabii, bu da başka bir zamanın konusu olmalıydı.

grammar lessons - mitsukkaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin