Hapishane çoğu kişi için bir azap iken bana hiçbir anlam ifade etmiyordu. Açıkçası hayatımda çok da değişen bir şey olmadığı içindi belki. Ne çok sosyal bir insandım ne de özgürlüğün yerlerle sınırlandırılabileceğine inanacak kadar maddesel. Zihnim ve kendime yarattığım dünya hala yerli yerindeydi ha bir de sevdiğim adamın olduğu her yer özgürlüktü benim için. Buraya geleli üç gün olmuştu ve koğuşta geldiğim gün çıkan olaylar yüzünden avluya çıkışımız bu güne kadar elimizden alınmıştı. Canımı sıkan tek şey yeşil gözlü devimi görememekti ki hayatıma izinsiz bodoslama dalan Kemal sağolsun düşünmeme fırsat vermiyordu. Kemal 18 inde cıvıl cıvıl biriydi. Bana Işıl'ı hatırlattığı için olsa gerek etrafımdaki varlığı hoşuma gidiyordu. Bir tek anası vardı ve okula başladığı ilk yıl yapılan bir eylem sonucu buraya getirilmişti. Kahvaltının ardından Devin kendi değimi ile yoldaşları ile sohbete dalarken ben de bir yandan kitap okuyor bir yandan da Kemal'in son aldığı havadisleri dinliyordum. Sağcıların koğuşunda kafasını çarpıp hafızasını yitiren bir gençten söz eden Kemal çocuğun yaşadıklarını unutup nasıl bambaşka biri olduğunu anlatırken ellerini dizime koyup:
" Hakkı insanın kafasını çarpıp olduğunun tam tersi birine dönüşmesi mümkün mü?" diye sordu. Okuduğum kitaptan kafamı kaldırmadan" hı hı" diye yanıtladığımda ise şaşkınlığını belirten kelimeleri sıralamaya başladı. Bu sırada açılan koğuşun kapısı ile kitabımdan kafamı kaldırıp herkes gibi bakışlarımı kapıya yönelttim. İçeri yanında askerlerle giren gardiyan bu gün için bir kurban seçtiklerinin göstergesiydi.
" Kemal Uzun" dediklerinde kaşlarımı çatarak ayağa kalktım. Zira daha sorgudan geleli 24 saat bile olmamıştı ve Kemal gibi bünyesi zayıf biri için her sorgu azraille randevu gibiydi. Kolumda hissettiğim parmaklarla geriye döndüğümde bana gülümseyerek bakan Kemal:
" Tamam Hakkı bir şey yok." dese de ben onun önüne geçerek dik dik gardiyana bakmaya devam ettim. Ama bu nafile bir çabaydı Kemal çoktan ayaklanmış ve elini omzuna koyup sıkarak yanımdan geçip gardiyana teslim olmuştu bile. Onlar koğuştan çıkarken durdurmak için hamle yaptığımda omzumda hissettiğim elin sıkılaşması ile durdum ve geriye döndüm.
" Dayanamaz."
Devin düz bir ifade ile karşıya bakarak:
" Ama elinden bir şey gelmez o yüzden Hakkı sakin ol." dediğinde öfke ile kalktığım yere geri oturdum. Ama bir gün önce yaşadıkları aklıma geldikçe endişeyle birlikte korku ve öfkede doluyordum. İki saat sonra havalandırma için gelen gardiyanla sıraya girip dışarı çıktığımızda yüzüme değen soğuk hava ile gözlerimi kapatıp açık havayı içime çektim. Kendime geldiğimi hissettiğimde gözlerimi açıp küçük avluda gezdirdim. Üç koğuş çıkmıştık avluya; bizimkiler , sağcıların koğuşu ve gözlerimin aradığı kişinin olduğu ağaların koğuşu. Her koğuş sınırı çizilmiş gibi kendi köşesinde yerleşmişken gözüme ilişen manzara yüzüme bir tebessüm yerleşmesine neden oldu. Elinde tespihi sırtını duvara yaslamış yanındakilerle konuşan ağa gözünün ucu ile bana baktığında bakışlarımız kesişti. Gül cemaline duyduğum özlemle içim ısınırken yanıma gelen Devin ile manzaramdan ayrılıp ona döndüm.
" Hakkı bakıyorum aradığını bulmuşsun."
Sözleri gülümsememin genişlemesine neden olurken gözüme ilişen kumral beden ile durakladım. İlk defa hapishaneye gelmiş şaşkınlığı ile etrafı izleyip yanındaki orta yaşlı adamı dinleyen genç beden sanıyorum Kemal'in iki gündür anlattığı Kerim denen gençti. Öncesini bilmesem de şimdiki hali tabiri caiz ise parlıyordu. Merakla bir şeyler soruyor, çevreyi tanımaya çalışıyordu. Bu sırada gardiyanın sesi ile kapıya yöneldik.
" Devin, Tolga koğuşa dönün." Bakışlarım bizimkilere döndüğünde endişeli yüzleri Kemal'in sorgudan geldiğini anlamama neden oldu. Devinler içeri yönelirken bizimkiler ayaklanmış ateş bekleyen barut gibi doluydular. 10-15 dakika sonra duyulan Tolga'nın küfür dolu sesi ise ateşi barutla buluşturmuş gibi avluyu hareketlendirmişti. Bense olanları sessizce izliyor yapabileceklerimi düşünüyordum. Devin'in bana seslenişi ile yönüm kapıya döndü.
" Hakkı yardımın gerek."
Devin 'i duyar duymaz kapıya yöneldiğimde az önce incelediğim genç karşıma geçerek:
" Belki ben yardımcı olabilirim." dediğinde düz bir ifade ile ona baktım. Bu arada araya girip Kerim 'i itekleyerek yere düşmesini sağladıklarında afallaması uzun sürmedi ve hemen ayaklanıp kendisini engellemeye çalışanlara rağmen yanıma gelmeye çalıştı. Elimle üzerine gelenleri durdurduktan sonra başımla onayladığımda konuşan Kerim 'in gerçekten farklı olduğunu anlamıştım.
" Eğer elinde yeterli ekipman yoksa alternatif seçenekleri değerlendirmelisin. Demden kalan çay yaprakları şişlik ve morlukları sakinleştirir. Ayrıca çiğnenmiş ya da ıslatılmış bayat ekmek açık yaralar için merhem görevi görür. Eğer ağrı kesici bulamazsanız haşlanmış pirinç suyu işinize yarayabilir. "
Bir nefeste söylediklerini dikkatle dinledikten sonra gülümseyip bir baş selamı vererek içeri geçtim. Koğuştan içeri girdiğimde gördüğüm manzara geçen gün gördüklerimden daha vahşiydi. Kemal yattığı yerde ölü gibi yatarken kan tüm yüzünü ve kıyafetlerini kaplamıştı. Devin'e dönüp :
" Makas" dediğimde koşarak kağıt kesmek için kullandıkları küçük makası getirdi. Kan yüzünden üzerine yapışan kıyafetleri makasla kesip ince vücudunu açığa çıkardığımda vücudunun aldığı hasar daha net belli olmuştu. Ocağa yönelip demi bir tabağa yerleştirip sıcak suyu da başka bir kaba aldım. Demin içine sabahtan kalan ekmeği dikkatle çok cıvık olmayacak şekilde koyup yoğurdum. Geriye dönüp sıcak suya bez batırarak Tolga'ya dönüp:
" Temizle " dediğimde beni ikiletmeden dediğimi yaptı. Bu arada hazırladığım hamuru vücudundaki yaralara inlemesine aldırmadan yerleştirdim. İşimiz bitip Kemal'i temizledikten sonra üzerini örtüp ateşini kontrol ettiğimizde koğuş içeri alınmıştı bile. Yediği dayağın etkisiyle şişmiş yüzünü kaplayan yer yer morluklar ve açık yaralar içimi sızlattı. Okumak için geldiği şehrin okulunu tanımadan hapishanesini tanımıştı zavallıcık. Bu arada bana uzatılan çay ile başımı kaldırdığımda koğuşun ayak işlerine bakan genç ile göz göze geldik.
" Mustafa ağa sana iyi bakmamızı söyledi. Bir şeye ihtiyacın olursa haber ver kardeş." deyip beni selamladıktan sonra ayrıldığında bir insanın sevinç ve hüznü aynı anda yaşayabileceğini birinci elden tecrübe etmiş oldum.
..........
MUSTAFA AĞA
Görüşe çıktığımızda geçen görüşe çıkamayan Hakkı'nın güçlü ve dik bedenini güneşe verip temiz havayı içine çekmesini izledim. Gözlerini anlık açtığında kesişen bakışlarımız içimi titretince yanımda duran Harun'a dönüp bakışlarımı kaçırdım. Ama Harun uzun zamandır benimleydi ve beni benim kadar tanıyordu. Gülerek elini omzuma atıp:
" Ağam senin kayınço afilli çocuk , duruşu dik , yüzü güzel ve güçlü bir ifadesi var. Tam senin sevdiğin gibi." dediğinde kaşlarımı çatıp:
" Harun bunca yıllık arkadaşımsın durduk yere sikmeyeyim belanı. Daha 20 yaşında o çocuk". dediğimde Harun bana şen bir kahkaha sundu.
" Sen 50 lilik dedesin ya. Oğlum nüfusa seni yazdırmayıp senden iki sene önce ölen abinin kimliğini kullanıyorsun. Üç 30 gibi davranma sen de ondan sadece 9 yaş büyüksün. Hem sana bir şey diyeyim mi? Ruhuna iyi gelir taze kan."
Harun haklıydı. Abim ölünce nüfusla uğraşmamak için babam abimin nüfus kağıdını bana vermişti ama bu hala bir sorundu. Bu yüzden kaşlarımı çatıp dişlerimi sıkarak Harun'a dönüp gözlerimi açtığımda Harun gülerek ellerini kaldırdı. Bu arada içeriden gelen seslerle herkes kapıya yöneldi. Hakkı kendisini çağıran arkadaşlarının yanına giderken içimde hissettiğim tamamlanmışlık duygusuna göz devirip Ali ile koğuştaki adamlara Hakkı'ya göz kulak olmaları için haber uçurdum.
" Allah'ım beni duygularımla sınama . Günahıma bu güzel güçlü çocuğu bulaştırmama izin verme."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERZENİŞ(TAMAMLANDI)
RomanceFarklıydı, ama herkesin düşündüğü gibi değil o gerçekten farklıydı. Asker bir ailenin tek sivil çocuğu olduğu için değil, imkansızda olsa kendisinden apayrı olan o ela gözlü deve gönül verdiği için. Eğilip bükülmeden , yine de hayatında olmaz dediğ...