Kerim , artık hayatımın bir parçası olan sevgili dostum Kerim... Aslında hayatıma insanları kolay sokan biri olmasam da bu Kerim için bir engel olmamış bodoslama girmenin yolunu bularak yaşamımda önemli bir yer edinmişti. Ancak Mustafa'nın ona olan ilgisi beni ziyadesi ile zor duruma sokuyordu. Boğucu bir İstanbul sabahına yorgun düşüncelerimle girerken göğsüme çöken ağırlık sanki bu günün zor geçeceğine işaretti. Yataktan kalkmak bile şu an bana işkence geliyordu. Yataktan kalktığımda hazırlanan sofraya boş boş baktım. Benim bu halimi garipsemiş olacak ki Kemal yanıma yanaştı.
" Hakkı bir sorun mu var?"
Başımla hayır desem de saf kalbi bir şeylerin ters gittiğini anlamış gibi dibime yerleşmesini sağladı. Kerim'in yaralandığı günden sonra ne kadar kırılsam da üzerine düşmemeye , var olan duruma alışmak için gayret göstermeye çalışmıştım. Mustafa'nın o günden sonra Kerim'e karşı davranışlarındaki değişim benim durmam gerektiği noktaydı. Kimden duydum bilmiyorum ama sevmek sevdiğinin mutluluğu ile mutlu olmaktır diyen o kişinin haklı olduğunu söyleyerek kendimi avutuyordum. Eğer böyle davranmazsam sadece Kerim'i değil Mustafa'yı da görmek bana eziyet gelecekti. Banyoda ki yakınlaşmamız kısa bir süre umut etmeme neden olsa da ardından esen soğuk rüzgarlarla bu umutta savrulup gitmişti. Yanımda oturup bana yavru kedi gibi bakan Kemal'e gülümseyerek onu daha da çok üzmemek için sofraya oturdum. Yemek yemek için değil sadece midemi susturmak için ağzıma bir kaç lokma aldıktan sonra abim sayesinde içeri sokabildiğim tıp mecmualarına göz gezdirmeye başladım. Bu arada Kemal Devinlerin kominizm , sosyal düzen çarpıklıkları ve işçi sınıfının ezilmişliği üzerine sohbetlerini can kulağı ile dinliyordu. Bu sırada açılan koğuş kapısından beliren gardiyan kısa bir süre koğuşta göz gezdirdikten sonra bana seslendi.
" Hakkı müdür bey seni çağırıyor."
Bu zamanda en güçlü insanlar ülkenin askerleriydi. Pek çok kişi için asker bir aileye sahip olmak büyük bir şanstı. Ben başından sonuna asker bir ailenin en küçük çocuğu olduğum için çoğu kişi tarafından fazlasıyla şanslı görülüyordum. Zira görüş günü beklemeden ailemden insanları görebiliyor, şu an istesem buradan çıkabilecek gücü elimde tutuyordum. Ama benim için bu şans olduğu kadar şanssızlıktı da zira bu avantaj sadece bana yarar sağlıyordu. Değer verdiğim insanlar için elimin kolumun bağlı olması bana göre bir durum değildi. Gardiyan bana seslendikten sonra oturduğum ranzadan kalkıp peşine takıldığımda kimse bu durumu garipsememiş işlerine devam ediyordu. Uzun idari koridoru geçtikten sonra müdürün odasına gelip gardiyan kapıyı çaldığında " girin" komutunu duyup önde gardiyan arkasında ben içeri girdik. İçeri girer girmez müdürün karşısında oturan küçük abim ve yengem ile gülümsedim. Müdür gardiyanı gönderirken abime dönerek:
" Yarım saatiniz var yüzbaşım " dedikten sonra odadan çıktı. Ben de abimlerin karşısına oturmak için hareketlendiğimde yengem yerinden kalkıp boynuma sarıldı.
" Hakkı canım daha ne kadar kendine işkence edeceksin. Bak hem kuş kadar kalmışsın."
Titreyen sesi içimi bururken ben de sarılışına karşılık verdim. Abim de bu durumu fırsat bilip koca bedeniyle ikimize birden sarıldığında içim ısındığı gibi bedenim de ısınmıştı. Sarılma faslını bitirdiğimizde yengem mahsun bir ifade ile:
" Sana bir şeyler getirdik biraz da para, annemlerde çok selam söylediler." dediğinde başımla onu onayladım. Yengem sessizliğime hala alışamamış olmalı ki garip bir ifade takındı . Onu üzmek istemediğim için yüzüme bir tebessüm koyup:
" Kaç aylık oldu?" dedim. Sorum ve sesimdeki tını yengemi neşelendirirken konuşmaya başlaması rahatladığını gösteriyordu.
" Altı aylık oldu amcası ve umarım doğumda bizimle olursun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERZENİŞ(TAMAMLANDI)
RomansaFarklıydı, ama herkesin düşündüğü gibi değil o gerçekten farklıydı. Asker bir ailenin tek sivil çocuğu olduğu için değil, imkansızda olsa kendisinden apayrı olan o ela gözlü deve gönül verdiği için. Eğilip bükülmeden , yine de hayatında olmaz dediğ...