İki gün sonra kuleye döndüğümüzde yeterince kendimi toparlamıştım. Yorgunluğumu atmıştım, rahata alışamayacak olsam da artık dinlenmeye de zaman ayıracaktım. Yoksa her işim sarpa sarardı. Anahtarlığını aşırdığımdan beridir Kuzey'le konuşmamıştım. Karşıma da çıkmamıştı. Yalnızca uçağa binerken görmüştüm. Göreve gitmesini bekleyecektim, göreve gittiğinde ise odasını arayacaktım. Muhtemelen bunu bildiği için Toprak'a odayı tamamen kilitlemesini söyleyecekti.
Tabi ki kilitleri açmam kolay olacaktı. Heyecanlanıyordum, mutluydum da. Katil yeni olaylar yaratmamıştı. Görev listemde gözüken en yakın görev bile dört gün sonrası içindi, gerçi uçakta geçen süreyle odama yeniden yerleşme süremi sayarsam iki günüm kalmıştı. Hiçbir yemeği kaçırmamıştım, Kuzey ne kahvaltıya ne de akşam yemeklerine geliyordu. Böyle olması işime geliyordu, ikimizden biri illaki göreve gidecekti.
Ondan önce gönderilirsem odamdaki tüm değerli eşyalarımı saklayacaktım. Kapıyı kırıp içeri girme potansiyeline sahipti, onlarca fosil nereye saklanabilirdi? Neyse, en azından kırılmış eşyalarım olursa kimi suçlayacağımı biliyordum. Mısır gevreğimin üstüne süt döktüm, yemekhanedeydik. Günün ilk öğününü yiyordum. Yemek yemeyi eskisine göre daha çok sever hale gelmiştim.
"Şekeri uzatır mısın?" Savaş bana mı Toprak'a mı dediğimi anlayamamıştı. Aynı an da uzatmaya çalıştıkları için de elleri çarpışmıştı. "Sorun yok, ben aldım." Yerimden kalkıp uzandım. Kahvemin içine birkaç kaşık şeker atıp karıştırdım. "Bugün neler yapacaksınız bakalım?"
"Kitap okumak." diye atılı verdi Toprak. Sandalyesinin hemen altına kitaplarını koymuştu. Başını kitaplardan kaldırdığı tek an kahvaltı ve antrenmanlardı.
"Antrenman, dinlenme, telefonuma gelen mesajları kontrol etme, dinlenme, antrenman, akşam yemeği, uyku." Kulede olan herkesin aşağı yukarı aynı gündelik işleri olurdu. Farklı bir şey olması da beklenemezdi. "Ya sen?"
Rengarenk mısır gevreğim en sevdiğim kıvama erişmişti. Gözlerim parıldıyordu. "Henüz karar vermedim. Aslında vaktiniz varsa birlikte film izleyebiliriz diyecektim."
Yemekhaneye giren kişileri izliyordum. Sohbet ederek içeriye giren Diana'yla Zoe dikkatimi çekmişti. Yanımıza oturmaları için seslenecektim ki arkalarından Kuzey de girmişti. Üzerindeki kot ceketi yeni almıştı, önceden giydiğini görmemiştim. Kızgındı, kaşlarını çatıyordu. Kimseyle konuşmuyordu, en köşedeki masaya geçti. Kızlarla flört etmeyi sevse de hiçbir zaman masasına başkasının oturmasına izin vermezdi. Bu yüzden hep en son gelen kişi olur, boş kalan masalardan birini seçerdi. Olabildiğince de en uzaktaki masaya kapardı.
Herkes onun bu huyunu biliyordu. Kimse yanına yanaşmaya cüret etmiyordu. Bizse her gün aynı masaya otururduk, eskiden aramızda Kumsal da vardı. Her ne kadar idrak etmek istemesem de Kumsal haindi, Savaş'ı öldürmeye kalkmıştı. Gülümsemem silindi, başımı öne eğerken elimi de indirdim. Yemeğime odaklandım, gözlerimi masadan ayırmayacaktım. Saçlarımla oynamaya başlamıştım, çok geçmeden çekiştirmeye dönüşecekti.
"Dediklerim aptalca gelebilir, bazen Kuzey'in de bizimle oturduğu günleri özlüyorum." Son bir lokma daha alıp kasemi uzaklaştırdım, iştahım kaçmıştı. "Keşke hayatında ne değiştiğini anlatsa." Yemin ederim ki ona yardım etmek için elimden ne geliyorsa yapardım.
Kitaplarını masanın üzerine koyarken gözüne Zoe takılmıştı. Daha doğrusu Zoe'nin elindeki kitap takılmıştı. Savaş'a doğru fısıldadı. "Kim o kız?"
Dirseğiyle Toprak'ı dürttü. "Kitaplarınla öpüşmeyi bırakırsan ayarlayabiliriz."
Yanakları kızarmıştı. Takım elbisesinin cebinden ipek mendilini alıp ağzını sildi. Savaş'ın dediklerini görmezden geldi. "Ben de özlüyorum Jaha." Mendili katlayıp geri tıktı. "Ne olduğunu öğrenmeye çok çalıştım. Yani iki kez çalıştım, üçüncü de beni dövdü."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Operasyon KAÇ +18
Teen FictionKaderlerimizi belirleyecek olan bu sınav bizleri öldürmek veya öldürmemizi sağlamak için vardı. Eğer başarırsak birer asker, terörist veya uzman olacaktık. Hükumetimizin bize verdiği bu sınavı başarıyla geçmek elimizdeki son şanstı fakat kimse bizde...