Kaç saattir uyuduğum hakkında en ufak fikrim yoktu. Yavaş yavaş kendime gelmeye başlasam da gözlerimi açmaya niyetli değildim. Sonuçta kabusum sürecek, bitmeyecekti. Babamla konuşup yalvarsam beni aldırabilir miydi? Sınavımı vermek istemiyordum, en berbat yere de gönderilsem buradan kurtulmalıydım. Karşıma onlarca kişiyi, yaratığı çıkarsalar savaşabilirdim ancak sevdiğim insanlarla mücadele edemezdim. Üzerimdeki kıyafetler değiştirilmiş veya bazıları çıkarılmıştı. Birinin kucağında taşınıyordum, beni sıkıca kavramıştı. Bacaklarım sallanıyordu. Menekşe kokusu her tarafa yayılmıştı, gelen yemek kokusu karnımı acıktırmıştı. Bileğim sızlıyordu, iğne yapılmış olma ihtimali yüksekti.
"Hala uyuyor mu?" Ses beni taşıyan kişinin hemen yanından gelmişti, Sıla'ya aitti.
Cevap gelmedi, kollarından aşağı kaymaya başladığımda çevik bir hareketle eski yerine getirtmişti. Sayı gitgide azalıyordu, henüz kesin ipuçları toplayamamıştık da. Araştırma yapmak için vaktimiz olmamıştı ki! Ya ceza alıyorduk ya da kaçıyorduk. Burak, Ece, Kumsal ve odamda bulunan cesetleri sayarsak geriye pek de bir şey kalmıyordu. Dinlenmeye bile zaman bulamamıştım, her neyse diye düşündüm. Sonuçta bayılarak sorunumu çözdüm.
Hava ılıktı, bölgeden ayrılmıştık. Etrafımızda başka kişiler de vardı, çok kalabalık değildik. Ayak seslerini dinliyordum. Gücümü toparlayamamıştım, yorgun hissediyordum. Başımın ağrısı geçmiş, yerini mide bulantısı almıştı. Esnerken gözlerimi açtım, ilk gördüklerim etraftaki arabalardı. Otoparktaydık, çınar ağaçlarını yaprakları süzülerek arabaların üstüne uçuyordu. Rüzgar estikçe yerden havalanan tozlar gözüme giriyordu.
Kafamı çevirip beni taşıyan kişiye bakmamla afallamam bir oldu. "Salak."
"Sana da günaydın Jaha." Sinirlenmişti. "Ağır mıyım, hafif miyim diye sormana gerek yok (!)"
Güldüm, sebebini bilmiyordum. "Ağır mıyım?"
Kocaman gülümsedi, göz bebeklerinin içi büyümüştü. "Hayır." Gözlerini benimkilerden ayırmıyordu. "Hatta çok garip gelecek, benim sana asıldığımı düşüneceksin ama hiç değilsin." Aniden bakışlarını başka yere çevirdi. "Çok tuhaf."
Suratım asıldı. "En yakın kız arkadaşımın ölmesi dışında neler oldu?" Kollarımı boynuna doladım, güvenmiyordum: Kavga ettik diye aniden yere bırakma potansiyeline sahipti. "Kendimi taşıttığım için kusura bakma."
Üst kattı otel olan bir süpermarkete gelmiştik. Market arabaları gelişigüzel bırakılmıştı. "İkili gruba ayrılıp askerlerin karşısına çıktık. Bu sayede hemen sayım yapamadılar. Özetle, küçüklerin liste olayından haberi olmasın diye hepimizi dışarı çıkarmak zorunda kaldılar. Savaş ne olduğu hakkında rapor veriyor, arkadaşının ölümüyle ilgili."
Onaylar anlamda kafamı salladım. "Beni indirir misin?"
"İndirmememi söylediler." Arka tarafa gelmiştik, merdiven basamaklarını çıkıyorduk. "Çok sayıda ilaç yapıldı, yine bayılma ihtimalin fazlaymış. Ayağa kalkmanı engellememi söylediler."
Çocuk bakıcımın Kuzey olması utanç vericiydi. Bayılmam daha da rezil bir durumdu. Kandan dolayı bayılmışım gibi algılanmıştı. Zamanlamam cidden berbattı, o kadar süre dayanıp kan görünce gücümü kaybetmiştim. Kumsal'ın neden Savaş'a saldırdığını araştırmalıydım. Eşyalarımın askeri sığınakta kaldığını varsayıyordum, kimse kargaşa esnasında almış olamazdı. Son mesajlarımı silmeyi unutmamıştım, endişelenmedim.
Birkaç saat dinlenmeme izin verecek sonrasında araştırmalarıma kaldığım yerden devam edecektim. Otoparka giren araçlar eski model aile arabalarıydı. Yaşadıklarımızı düşünürsek oldukça sakin bir yere gelmiştik. Market iki dağın arasında kalıyordu, dağın eteklerinde ise evler vardı. Uzaktaki keçileri görebiliyordum. Bazıları sürüden uzaklaşıyor, çoban peşlerinden koşuyordu. Aslında Kanada gibi bir yerde neden keçi bakıldığını anlamamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Operasyon KAÇ +18
Teen FictionKaderlerimizi belirleyecek olan bu sınav bizleri öldürmek veya öldürmemizi sağlamak için vardı. Eğer başarırsak birer asker, terörist veya uzman olacaktık. Hükumetimizin bize verdiği bu sınavı başarıyla geçmek elimizdeki son şanstı fakat kimse bizde...