Nedenini sormadı, aşağı yukarı başımıza gelecekleri o da tahmin edebiliyordu. "Hazırsan başlayalım."
İsteksizce kapıya doğru bakıp iç çekti. "Hazır olmama gibi bir şansımız yok." Beni baştan aşağı süzdü, elini alnıma koydu. Ateşimin olup olmadığını kontrol ediyordu, neden yapıyordu ki? "İyi misin?"
"Evet." Elimi tuttu, baş parmağımı avuç içime koyup ovaladı.
Yalan attığımdan şüphelenmişti. "Emin misin?" Bileğimi çekmeme fırsat vermeden elimin üzerine minik bir öpücük kondurdu. "Bakalım Küçük Hanım iyi miymiş?" Kahkaha atarak dışarı çıktı, peşinden koşuyordum. Hem öpücüğün yüzünden hem de plansız şekilde dışarı çıkmasından dolayı öfkeliydim. "Evet, iyiymiş."
Bir süre peşinden koşsam da vazgeçtim, nefesimi boş şeylere harcayamazdım. Bizden önce odalardan çıkan üç-dört kişi anca vardı. Toplam sekiz oda saymıştım, hepsi de kare şekli oluşturacak şekilde dizilmişti. Ortalarındaki boşlukta duruyorduk. Odamın karşısına demirden yapılma metal kapı denk gelmişti. Diğer kişilerin ne zaman çıkacağını merak ettim veya... Çıkabilecekler miydi?
Bizden önce çıkmış olan Toprak'ın odasından Savaş da çıkmıştı. Harika, güya arkadaşlarıma neler olduğunu soracaktım. Yeni yarışa sokulacağımızı tahmin edememiştim. Odamdaki farklılıkları birebir kopyalayamadıklarını, sakladığım eşyaları da kopyalayacak kadar ileri gitmediklerini ümit ediyordum. Sıradaki oyunumuz ne olacaktı? At yarışındaymış gibi koşacak mıydık? A.S.K.E.R sisteminden beklenmeyecek iş değildi. Tabi ölümleri, cesetleri daha da çok seviyorlardı. Eh, nihayetinde manyakça sınavlara sokulacağımız kesindi.
Bulunduğumuz alan kar tanesi şeklindeydi, bazı köşeler dinleme cihazları konulmuştu. Robotik tarzdaki kalın ses ilk açıldığında kulaklarımızı kapatmıştık, yankılanan cızırtı resmen beynimizi kemirmişti. "Herkes dışarı çıksın."
Dışarı çıkanların arasında Sıla, Savaş, Melissa, Toprak, Zoe, Alexsander ve Sıla'nın geri zekalı kardeşi de vardı. Birinin bu kadar çok Kuzey ile ortak noktasının olması şaşırtıcıydı, aptallıkları neredeyse aynı kişi olmalarını sağlıyordu. Yalnızca Kuzey beni çok seviyordu (gerçi seviyor numarası da yapıyor olabilir ama konumuz şimdilik bu değil), uğruma canını feda edebilirdi. İşin en tuhaf yanı da bunu hak etmek için hiçbir halt yapmamıştım.
Kitaplardaki ana karakterler gibiydim, hiçbir özelliğim olmamasına rağmen erkek karakter peşimden koşuyordu. Her ne kadar düşüncelerim bu yönde olsa da zekiydim, aşırı güzel olmasam da çekiciydim. Fiziğim sürekli antrenman yaptığımdan oldukça hoştu. Bazı erkeklerin zekaya aşık olduğunu okumuştum, belki de bu tarz bir şey aramıştı. Her neyse... Bana aşık olduğu, gerekirse de amacına ulaşmak uğruna canını vereceği kesindi.
Geri kalanlar da çıktığında odaların kapıları kapanmıştı. Diana'nın dün geceden dolayı gelemediğini ümit ediyordum, Kuzey detay vermemekte ısrar etmişti. Açıkçası katilin onu yaralayıp yaralamadığını bile bilmiyordum, doğruca koşmuştum. Toplam dokuz kişiydik. Yani geriye on kişi mi kalmıştı? Onca kişinin arasından on kişi... Oyun bitmemişti bile, hapı yutmuştuk. Daha ne kadar azalacaktık?
"Oyunlarınıza hazırlanın." Konuşmayı her kim yapıyorsa birkaç kez öksürüp bardağından bir yudum aldı. "Yakında başlayacaksınız."
Katil hepimizi öldürürse ne yapacaklardı? Son sınıfların en önemli öğrencileriydik, ortadan kaybolmamız zarara uğramaları demekti. Amaçları neydi? Belki de hep en iyisi olduğumuzu düşünmüştük, aslında atıklarıydık ve hayatta kalma hakkı olanların yeterince zeki olanlar olduğunu düşünüyorlardı. Nerede hata yapıyordum? Savaş'ı kolundan tutup çekiştirdim, o ölürse dayanamazdım. Bana yakın durmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Operasyon KAÇ +18
Novela JuvenilKaderlerimizi belirleyecek olan bu sınav bizleri öldürmek veya öldürmemizi sağlamak için vardı. Eğer başarırsak birer asker, terörist veya uzman olacaktık. Hükumetimizin bize verdiği bu sınavı başarıyla geçmek elimizdeki son şanstı fakat kimse bizde...