Keyifli okumalar sevgili okurlar.
'GÜVENDİKLERİN, SEVDİĞİN İNSANLARA BENZETTİKLERİN OLSUN..!'
Gamze, garson çocuğu kapının arkasında bıraktıktan sonra beni de itekleyerek salona doğru götürdü. Böylelikle beni itmeyi bırakıp koltuğa oturdu. Sehpanın üstünde duran, William Shakspeare'nin 'Romeo ve Juliet' adlı kitabını alıp incelemeye başladı. Bir sağa, bir sola. Ardından sayfaları baş parmağının ucundan hızlıca bırakıp bir çırpıda bitirdi incelemeyi. İlk defa okuma kitabı görüyordu galiba!
"Kitap mı okuyordun?"
"Evet."
"Depresyona mı girdin?"
"Hayır!"
Kitap okumak için illa depresyona mı girilmesi lazım? Depresyona girdi diye de okuyanların pek akıl karı olacak bir davranış sergilediklerini düşünmüyordum.
"Neden okuyorsun o zaman?"
"Çünkü... Kitap okumayı seviyorum." dedim başka bir neden bulamayarak.Küçüklüğümden beri kitap okurum. Babam sayesinde sevdim ben onları her ne kadar kitap okumayı sevdiğimi bilmesede. En zor zamanlarımda yanımda olanlardan birisi kitaplardı. Kendimi ne zaman kötü hissetsem hep onlara iltica ederdim. Bir liman olarak görünürlerdi hep gözüme. Güvendiğim bir liman.
"Kitabı okuyacağına gösterilerine gidip izleyebilirsin."
Romeo ve Juliet'i kast ediyordu.
"Olmaz. Kitapta daha güzeller onlar."
Daha önce hiç gitmemiştim Romeo ve Juliet'in gösterisine. Sahne de değil hayal dünyamın içindeyken seviyordum ben ikisini. Kafamın içinde şekillendirdiğim karakterler bozulur diye hep korkmuştum Romeo ve Juliet'in gösterilerine gitmeye."Şuan yurtta olman gerekmiyor mu?"
Bu saatte yurtta olmamasının sebebinin korktuğum şeyin olmaması için bir cevap almak zorundaydım.
"İzin aldım merak etme."
"O çocukla buluşmak için mi?"
"Hayır Almila! Saffet konusu başlamadan bitti benim için..." o çocuğu hatırlamış o yüzden sinirlenmişti muhtemelen."... Senin için izin aldım ben."
'Benim için mi?'
"Benim için mi?""Evet. Geçen gün fakültenin bahçesinde gördüm seni. Suratın asıktı, nerdeyse ağlayacak gibiydin. Dersim olduğu için gelemedim yanına. Dersten sonra bulurum seni diye ummuştum ama boş çıktı umudum."
"Burayı nasıl buldun peki?"
Buraya ilk gelişi değildi tabi. Ama kaldığı yurt biraz uzaktı buraya. Tek başına gidip gelecek kadar bilmiyordu buraları. Aslına bakarsanız ben de bilmiyordum, yalnızca okulumun ve evimin arasında ki güzergahı takip ederek gidip geliyordum.
"İşte orada Kaan devreye giriyor canım. O getirdi beni buraya.""Garson çocuk mu?"
Demek adı Kaan. Garson çocuğa o kadar alışmışım ki çocuğun ismini sormak aklıma bile gelmemişti.
"Garson çocuk ya. Yurda gidecektim ki ona rastladım okulda. Ben de senin komşun olduğundan bugün için ondan yardım istedim beni buraya getirmesi için."
Bana ulaşmak için az da olsa çabalaması mutlu etmişti beni. Yada hala o gün kendisini benim kurtadığımı düşünerekten mahçup ve borçlu hissettiği için bu yaptıkları."Şu bahsettiği söz neydi?" diye sordum, Kaan'ın kapıda söylediğini vurgulayarak.
"Kendisi beni buraya sağ salim getirmesi için söz verdi de iyilik sever arkadaşımız."
Benim Kaana olan benzetmeme ithafen gözlerini devirerek verdi cevabını.
"Anladım. Yine de buraya kadar gelmene gerek yoktu."
"Sen nasılsın?"
Benim cümlemi duymamazlıktan geldi.
"İyiyim..." dedim. Kötü desem ne değişecekti ki?
"Sadece... Alışma süreci işte." diye geçiştirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜRÜYÜŞ
Teen Fiction'Ellerimi kot ceketimin ceplerine yerleştirdim, yaslandım banka iyice ve hiç bir şey düşünmemeye çalıştım. Gözüm önümde duran mendile takıldı. Ardından mendili tutan kesilen ele, en son da bana bakan koyu, ela gözlere. Hiç bir ifade göremedim o yüzd...