İyi okumalar yaralı kuşlarım 🤍9.BÖLÜM
•
HERKES GİBİ SENDE GİTME
•
(2 Gün Sonra)
Bir adım atıyordum, kıyametin küçük yavrusu oracıktan ses çıkartıyordu. Hissiz bir duvarın çatlama sesi duyuluyordu, gün doğuyor ama kuşların o çığlığı şimşekler çaksada daha fazla çıkıyordu.
"Annem.."
Diyemiyordum. Ben, ben bir şey diyemiyordum ki. İnanamıyordum ben daha, bir yerden çıkagelecek sanıyordum. Nasıl sanmayayım, yatağın baş ucunda duruyordu. Acele ile taranmış tarağında duran saç telleri taptaze. Onlarda daha solmamış, yürekte durupta beni boğmamıştı ki.
Mutfakta demlenmiş bir çay, ama buz gibi olmuştu. Her yerde el izi var, sanki bana da dokunmuştu. Sahi, benim alnımdan öpmüştü o son günün sabahında. Kaç vakti öldürdüm ben oracıkta, kaç uçan sevgi parıldadı tepemden, kaç üzümün taneleri yere düştü, kim bilir kaç anne dünyaya bir evlat bıraktı. Benimki ben daha nefesi boğazımdan yenice taşırmaya çalışırken.
Dilim kısılıyordu, ağzımın içine doğru bükülüp kekremsi tadı veriyordu. İs, pas, kömür, günah içinde kaldığımı anlıyordum ben o tatla. Annemin toprağına batmıştı elimin avucumun ayazı, çatladı o ince kıvrımlarına ona ait bir karışı almak için.
Güçsüzümde ben, özümde kırıldım, kırgındım da. Onun odasında, onun yatağında, onun şefkatinin alçak gönüllüğü içinde sağa sola çevriliyordu başım.
"Beni de alsaydın yanına, beni de alsaydın da görmeseydim senin yokluğunu. Bilmeseydim bir de annesiz kalmanın ne demek olduğunu. Şimdi ben nasıl yaşayacağım, nasıl devam edeceğim? Anne, ya kokuna aç olduğum günlerde unutulup giderse? Babamın kokusu kalmadı yıllardır ardından, ama ben yine arar duyarım sesini. Ama ben, ben bu dizilerimin kırgınlığı ile senden yana gelip nasıl duyacağım seni? Anne, sen benim başımı okşayıp ninniler söyleyemeyecek misin? Kırgınlıklarımdan öpmeyecek misin bir daha beni? Ama ben zaten ölürdüm, ben zaten öldüm ki. Benim yaşamak için elimde ne sebep kalır ki şimdi?"
Sesin yangını içimde dövülüyor, başak vermiş hislerim yeniden hallenerek kızgın ateşine yem olmak adına düşüyordu. Benim elim kalkmaz, kalem tutmaz, gözüm görmez, duyamazda kimsecikleri.
İfrin baharı getiriyor, toprak yudum yudum beni içerliyor içlerine. Bir oda dolusu anı, her biri kucak dolusu, ama şimdi? Sarılıyor bana, hayatımda hepi topu olan bir kaç arkadaş. Ben bir sarılma, bir kucak, bir sıcaklık bulamıyorum ki. Pul pul dökülüyor benim tenimin acısı, sızısı. Aklım dirayetine def yemiş, tüten duman benim gözlerimde nemli. Bir sele vursa beni, belki de geçerdi bu göğsümdeki tıkanıklık.
Ama yok, mecal yoktu bende. Aç kalmışım, aça aça mera olmuşum. Dönüyorum olduğum yerde, Kudüs'ün ceddinde, Klisenin orta yerindeyim ben. Tanrı'nın baş ucundayım, yaratılışımın en başında.
Binbir kavisli özlem beni daha da törpülüyor, sağdan sola sertçe çarpıyordu beni, sırf şu canıma canan ettiğim yerde de un ufak kalayım diye.
Kısılmış gözlerimden, üzerimde kalmış o günün giysisinden, avucuma yaslanmış o elden, mahmur gözlerin solmuş yaşlarından bir haberim oysaki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Onun Adı Dudaklarında
FantasíaParmak uçlarım dalgınca o saçların arasına sızdı. Islak ve yumuşaktı. Hep olmasını istediğim gibi. Ama o kendinde değil gibiydi. "Omega," diye inleyerek öperken, dudaklarımın üzerinde durdu. Gelecekti birazdan ve o sanki beni son kez öpecekmiş gibi...