İyi okumalar 🤍8.BÖLÜM
•
ARADIĞIN BEN DEĞİLİM Kİ
•
Ne kadar sürer, diye düşündüm, bir insanı sevmekten vazgeçmek? İnsanın onu bilerek tamamen kalbinden atması mümkün müydü? Öyleyse insan bunu nasıl başarırdı? Sabır vazgeçmek değil, umudu yarına ertelemektir diyorlardı.
Kalbimin derinliklerinden vazgeçmek istedim; yaşamdan vazgeçmek istedim.
Yarının geleceğini ve yarından sonraki günün ve böylece önümüzdeki hafta da geleceğini inkar etmek mümkün değildi. Bunun bu kadar zor olacağını hiç düşünmemiştim ama kasvetli bir depresyonun ortasında yaşamaya devam edecektim ve bu beni ruhumun derinliklerine kadar hasta hissettirdi. Sanki sonsuza kadar hasta olmaya devam edecekmişim gibi.
Bunu yıkmak istedim. İçimde bitip bitip, daha fazlası ile çağlanan yenilgiyi kırmak istedim.
Ama, bu çok yorucuydu.
Onun için sevmeye anlam yüklediğim her şeyi bir anda anlamaya çalışıyor olmak. Bir yükü sırtından attığına inanmak, yol boyu yürümek ve ilk defa görmek gözlerinle dünyayı, çok başka renklerinde kanatına bir tüy diye eklemek... çoğu şeyi başarmak, dürüst olmak kendine, gülümsemek ve bunun artık sana acı vermeyeceğine inanmak belki de.
İnsan yaşamayı isteyince, aslında o içinde duran o kurt misali zihne düşmüş sesinden soluğundan kesileceğine inanıyordu bir şekilde. Çünkü, insanın kendisini inandırdığı müddetçe bir şeyleri yapabiliyordu. Bir arpa yol arap saçına dönmeden, tutuveriyordunuz. Bende şimdi kendi hayatımın ilmeklerinden sıkıca tutunmaya çalışıyordum.
Dün, dünden önceki günleri hiç yaşamamış gibi. Bir haysiyet edinmiş gibiydim. Siz buna vazgeçiş diyebilirsiniz, çok şey diyebilirdiniz. Nitekim, insanların yaşadıkları ve gördükleri aynı olmuyordu. En önemlisi aynı hissin deminden çaylarınızı yudumlamıyordunuz.
Evet, kalbim çok acıyordu. Tineri elime boca etsem de, tırnak diplerimde kalmıştı kırmızının rengi. Gözlerim halen, bir yakutun parlaklığını görecek olsa kısılıverecekti anında. Çünkü ondan yana pek çok kez kamaştığını iyi bilirdi. Artık ona kafa tutmayı bu yüzden bıraktım, bakmayacak, beni görmediği gibi bende görmeyecektim. Başım ondan başka tarafa doğru çevrilecek, gözlerim bambaşka güzelliklere dolanacaktı. Yaşam dediğiniz şey, şayet siz isterseniz güzel olabilirdi.
Ben ise, kaç aydır hayatım boyunca toplamda bulduğum tüm güzelliği ona adadım. Kalpte olanı, o var etmişçesine köhneme sığındırmış, solumuştum onu zamanla usulca. Ta ki, tüm bedenimin onun zehriyle karman çorman olana kadar.
İşte o karışıklığın içinden, evimdeki son külleri de çöpe attığımdan beridir beni kendime getiren sıcak bir duş almış ve o gece anneme sarılarak uyumuştum. Daha çok annem bana bakmak için odama geldiğinde, çoğu şeyi anlamasına rağmen tek bir şey söylemeden, yabancılaşmış kokuma rağmen beni kucağına alıp sarmalamıştı.
Çok utanırım ama, bana küçüklüğümüzden beridir o sesiyle ninni söyletmeyi sevdiğimden ötürü dün gece de aynısını yapmasını istemiş ve bir anne kucağının tüm sevginin toplamı gibi, şükranımı sunarak saçlarımı okşamış, öpmüş ve yaralarımı sarıp sarmalamaya çalışarak bana ninni söylemişti. Annem, benim mucizemdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Onun Adı Dudaklarında
FantastikParmak uçlarım dalgınca o saçların arasına sızdı. Islak ve yumuşaktı. Hep olmasını istediğim gibi. Ama o kendinde değil gibiydi. "Omega," diye inleyerek öperken, dudaklarımın üzerinde durdu. Gelecekti birazdan ve o sanki beni son kez öpecekmiş gibi...