"Sakın bir yere gitmeyin..."
- -
- 🤡 -
Felix sardığı geniş gövdeye sığınıp ağlarken, Hyunjin kolları arasındaki genci sakinleştirmek için ne yapabileceğini bilmiyordu. Yalnızca elini sırtına ufak ufak vurduktan sonra okşayarak teselli etmeyi denedi.
"Bay Lee, sorun nedir? İyi misiniz?" Meraklı ve bir o kadar da endişeli sorularını ardı ardına dizdi.
"İyiyim... Hayır değilim. Lütfen beni buradan götürün?" Felix titreyen sesiyle cevapladı. Daha sabah tanıştığı, hatta 'uyuz dedektif' diye lakap taktığı bu adamın kollarında şuan yalvarırca ağlamak utanç vericiydi ancak bunu düşünemeyecek kadar korkmuştu. Dolayısıyla şuanki durumun utancını, yarın kafasını yastığa vurup ağlarken yaşamayı tercih etti.
"Tamam. Evden birşey almanız gerekiyor mu?" Felix'i kendinden biraz uzaklaştırarak sordu Hyunjin. Daha sonrasında çoktan kapanmış olan kapıyı farketti. Sabırsız olduğundan, Felix'i tamamen kendinden ayırdı ve kapının altındaki paspasa, yandaki ayakkabılığa ve anahtar koyulabilecek muhtemel eşyalara göz atmaya başladı. "Anahtarın yok mu?" Diye mırıldandı.
Cevap alamayınca kendi kendine aramaya devam ederken evin içinden gelen büyük takırtı ile hareketini durdurdu. Kendisini durdurmasıyla, beline zayıf kolların dolandığını hissetmesi bir oldu. "Yalvarırım buradan defolup gidelim!" Dedi Felix, kendinden daha büyük olanın beline kendini sarıp tekrar gözyaşlarını koyverirken.
Birşeylerin ters gittiği açıkça belliydi. Sorgulamayı bırakıp buradan çıkmaya karar verdi. İlk önce Felix'e döndü ve sordu "öncelikle aileniz, ya da sizi bırakabileceğim bir arkadaşınız var mı? Bu saatte karakolda olmak isteyeceğinizi düşünmüyorum."
Felix derin derin nefes alarak Hyunjin'in elindeki telefonu aldı ve hemen bir numara tuşladı. Konuşabilecek gibi görünmüyordu. Ve gözleri de hiç iyi bakmıyordu. "Bay Lee iyi misiniz?" Diye sordu Hyunjin. Tekrar sormak için Felix'i dürttüğünde, Felix nefesi daralırken kendini yerde buldu.
Hyunjin ne yapacağını bilmeden, hızla yere yığılan kahverengi saçlı genç adamı kucağına aldı ve arabasına götürdü, ardından Felix'in tuşladığı numarayı aradı.
"Buyurun?"
Karşı hattan gelen ses ile Hyunjin, Felix'i bırakabileceği biri olduğunu umarak kısa bir nefes aldı ve konuştu. "Merhaba. Acaba Lee Felix'i tanıyor musunuz?"
"EVET! Sen kimsin?! Yoksa..." jisung endişe ile konuşurken Hyunjin girdi lafa.
"Kısa keseceğim. Ben dedektif Hwang, Lee Felix'i soruşturmak için geldim ancak birden bayılıverdi ve onu eve veya hastaneye yanlız bırakmanın da güvenli olduğunu düşünmüyorum. Eğer müsaitseniz hastaneye gelebilir misiniz?"
"Ahh, şükürler olsun... Onu hastaneye bırakmak yerine gönderdiğim adrese bıraksanız olur mu? Hastanede açarsa gözlerini çok kızar."
"Emin misiniz?"
"Evet. Beni çağırdığı için evden aceleyle çıktım ve arabamı çarptım, dolayısıyla çekilmek zorunda kaldı. Hastaneye ulaşmam benim için de zor olacaktır, lütfen onu evime getirin."
"Peki öyleyse. Yakında orada oluruz."
Hyunjin telefonu kapattı ve konuştuğu kişinin gönderdiği adrese yöneldi. Yan koltukta kızarık gözlerini açmaya çalışan Felix'e bakarak gülümsedi. "Korkmazmış, peh... Sen gölgenden bile korkuyorsun." Dalga geçercesine konuştu. Ancak Felix'in cevap verecek bilinci bile yoktu yerinde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Clown / Hyunlix
Fanfiction"Kaçındığınız şeye dönüşürsünüz, nefret ettiğiniz şeyi de ölümüne seversiniz bir gün." ~milly