"Kendimi yeterince kanıtladım mı?" dedim karşımdaki amirimize. Kestiğim cezalara baktı ve gözlerini bana dikti. "Peki." dedi. "Sen kazandın. Daha zorlu görevler seni bekliyor."
Ağzım kulaklarıma varana kadar gülümsediğim için Siwon da belli etmeden sırıtmıştı. Bu küçük mutlu anımız, içeriye dalan orta yaşlı bir kadın sayesinde sönüvermişti.
"Kayıp ilanı için geldim." dedi kadın, elinde bir sürü kağıt vardı. Siwon göz devirdikten sonra kadına döndü: "O dosyayı kapatmıştık, hanımefendi."
"Ama benim Kang Ji'm hâlâ bulunamadı!"
Siwon aklına gelen fikirle kadının elindeki, muhtemelen Kang Ji'nin olduğu ilanlardan aldı ve benim elime tutuşturdu. "Al sana görev. Kang Ji'yi bul."
Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Kapanmış bir dosyayı tekrar açıyordum. Kadının gözleri parlamıştı, hemen yanıma gelip kollarını bana sardı. Kalbimde bir sızı oluşmuştu. Onu bulmak zorundaydım.
Kadın gittikten sonra, kullanmaya başladığım temiz masamın çekmecesine koyup kilitledim Kang Ji'nin dosyasını. Siwon'un yönlendirmesiyle yanımda bir memur ile göreve çıktık. Komşusunu ihbar eden bir ailenin mahallesinden ayrılırken kaldırımda ilerleyen tanıdık bir yüz gördüm. "Sen geri dönebilirsin, ben sonra geleceğim." dedim yanımdaki memura. O önden ilerlerken tanıdık yüzün peşine takıldım.
"Taeyong-sshi?" Onunla tekrar karşılaştığıma inanamıyordum. Bu civarda mı yaşıyordu yoksa hırsızlık yapacağı yeni hedefi mi buradaydı?
"Oh? Tavşancık?" dediğinde kaşlarımı kaldırdım. Bana lakap takacak kadar samimi mi olmuştuk, ben bilmeden? Dişlerimin şekliyle dalga geçmesine kızdıysam da ona yürümeye devam ettim.
"Ne yapıyorsun burada? Seni tutuklatmadığım için pişman mı ediyorsun?"
"Belki biraz."
Elimle alnımı ovaladım. "Bu sefer ne?"
"Bulaşma sen. Kaçırırlar falan, aman diyelim." Bu sefer kaşlarım çatılmamış, aksine kalkmış ve alnımı kırıştırmıştı. Beni hafife almalarından nefret ettikçe başıma geliyordu. Elleri cebinde yavaş yavaş yürüyen Taeyong'a göz attım, yan profili oldukça güzeldi. Kafamı dağıttım ve ona seslendim.
"Hey," dediğimde başını bana çevirdi ve yüzümü inceledi. Lakap takacak başka bir kusurumu arıyorsa onu gerçekten tutuklardım. Nasılsa artık yanımda kelepçe vardı. "Bana borçlusun." diyerek bitirdim lafımı, dalga geçer gibi güldü.
"Ne istiyorsun?" diye sorarken ellerini cebinden çıkardı, saçlarını karıştırdı ve gözlerini yüzümden çekti. Düşünür gibi yaptım.
"Tanıdıkların vardır senin. Yardımına ihtiyacım var, birini bulmak için."
"Öt bakalım."
"Kang Ji isimli bir adamı bulmalıyım."
Karakoldaki sekreterlerden biriyle tanışmıştım buradaki ilk günümde. Kızıl saçlı, sevimli bir kızdı. Ona da sormam gerekli, diye düşündüm ve yanına uğradım. "Hyemi-ah, daha önce Kang Ji isimli birini tanıdın mı?" diye sordum lafın arasında.
Hyemi parmağını kıvırcık saçlarından bir tutama doladı ve düşündü. "Daha önce benimle sıklıkla irtibata geçen bir adam vardı, ismi Kang Ji'ydi sanırım."
Yandan Hyemi'ye baktım ve telefonumla uğraşmaya devam ettim. Hyemi, burada sekreter olmasının yanı sıra büyük bir şirketin başkanının emrindeki insanlardan biriydi. Her nasılsa pek umursandığı söylenemezdi. Adam kızı sadece karakoldan bilgi edinmek için kullanıyordu ve o saf bir kız olduğu için şirkete ihanet edeceğine ihtimal bile vermiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔️ thief and cop | lee taeyong
FanfictionNAME | THIEF AND COP INTRO | "Adın?" diye sordum. Biraz düşündü. Yüzündeki alaylı ifade silinmiş gibiydi. Bakışlarını ayakkabılarına çevirmişti. "Lee Taeyong." dediğinde aynı anda birbirimize baktık. Ondan gözlerimi kaçırmadım. "Yaş?" "Yirmi bir." O...