"Goeun-ah," diyen annemin endişeyle kasılmış yüzüne bakıyordum. "Biz polis olmanı istemiyoruz."
Karşılarında dik oturduğum vücudum bir anda çökmüş, bu cevabı beklemediğim için gözyaşlarıyla titreyen bakışlarım dizlerimdeki avuçlarımda gezinmeye başlamıştı. Beni destekleyeceklerini düşünmüştüm.
"Ama..." derken gözlerim yavaşça annemle babama yükseldi.
"Bu işin tehlikeli olduğunu biliyorsun." dedi babam. "Seul'ün tehlikelerine senin narin vücudun nasıl dayanacak?"
"Beni hafife almıyor musunuz?" dedim ve ayağa kalktım. Annem ve babam benden bu tepkiyi beklemedikleri için şaşırmış gözüküyordu. "Burada oturup ne olacağım? Kendi ayaklarımın üzerinde durmak istiyorum."
"Sen de Gwangju'yu hafife alıyorsun Goeun-ah." diyecekken babam, eliyle onu durdurdu annem. "Biz sadece seni düşünüyoruz, kızım." diyerek ayağa kalktı. Tam karşımda durdu ve ellerini omuzlarıma koydu. "Ama reşitsin ve kendi kararını verebilecek birisin."
"Seul'de okumak istediğimde gidememiştim, biliyorsunuz." dedim, boğazımdaki yumru gibi içimde kalan bir şeydi Seul'de okumak.
"Kendini denemen için, teyzenlerle Seul'e gittiğinde polis akademisine başvurmuştun ama." dedi babam arkadan.
"Kazandım, baba."
Babam hızlıca doğruldu ve yanımıza koştu. "Ne dedin?" diye sorarken bir eli annemin, diğer eli benim omzumdaydı.
"Kazandım. Bu yüzden gitmek istiyorum. Sizi gururlandıracağımı biliyorum. Lütfen izin verin." dediğimde babam beni kendine çekip sarıldı ve annemin de bize katıldığını hissettim. Ayrıldığımızda bavulumu hazırlamaya odaklandım, benim için biletimi erkek kardeşim alıyordu. O sırada hayaller kurmakla meşguldüm.
Kabul törenine yetişmek için bugünden gitmem gerekecekti. Ancak ailem yanımda olmayacağı için hüzünlüydüm. Otobüs durağında birlikte beklerken annemin bana sarılmadığı bir dakika bile olmamıştı. Küçük kardeşlerim gideceğim için üzgündü, benden sonraki en büyük olan erkek kardeşim ise gittiğimde odamı alacağıyla ilgili şakalar yapsa da biliyordum ki özleyecekti beni. Elbette ben de onları... Beklediğim otobüs geldiğinde son kez ailemle vedalaştım ve bavulum arkaya yerleştirilirken içeri girdim.
Sıcak otobüs beni Gwangju'nun sabah dörtteki dondurucu havasından kurtarıyor, cam kenarındaki koltuğum ve yanımdaki koltuğu kimsenin satın almamış olması da bugünün iyi geçeceğinin haberini veriyordu sanki. Oturduğum yerden aileme baktım, annem ağlıyordu ve erkek kardeşim kendini tutuyor gibiydi. Babam arkadan sarıyordu hepsini kollarıyla. Bana el sallarlarken araç hareketlendi, onları geride bırakırken kulaklıklarımı taktım ve beni ileride bekleyen şeyleri düşünerek uyuyakaldım.
"Lütfen yapma!" diye bağıran ses çok tanıdıktı, sanki benim küçüklüğümden bir anıyı görüyordum. Rüyada olduğumun farkında değildim çünkü hepsi bir zamanlar gerçekti.
"Kes sesini."
Üçüncü bir gözden izlediğim bu boğucu atmosferde bir kenara itilen kişi bendim. Ne zaman hatırlasam, her seferinde başarısız olan kişi bendim. Arkadaşımı kolundan çekerek benden ayıran, hayatından koparan o adam hep kazanıyordu. Gerçeklikte nasıl kaybettiysem, rüyalarımda da değiştiremiyordum. Arkadaşımın bana yalvaran gözlerle bakışı, aynı zamanda canının yandığını da gösteriyordu ama benden gittikçe uzaklaştığı için ulaşamıyordum. Rüyam sona yaklaşırken sonrasında olacakları hatırladım, annemin yanıma gelip bana ölüm haberini vermesi, cenazesine bile gidememem... Yere çöktüm ve saçlarımı çekiştirerek ağlamaya başladım.
"Pardon," sesiyle ve omzumda hissettiğim dokunuşla uyandım, üç saat geçmişti ve hiç uyanmamıştım. Kulaklıklarımı çıkardım, aceleyle müziği durdururken kısa boylu adamın "Seul'e geldik, efendim." dediğini duydum. Panikle kafamı salladım, "Çok teşekkürler." dedim.
Hızlıca toparlandım, aşağı inip bavulumu aldıktan sonra etrafıma bakmaya fırsatım oldu. Havası bile farklıydı, kırsalda yaşadığımız için Seul'de nefes almak çok farklı gelmişti. Bir yerlerden kahve kokuları gelirken arabaların egzozları canımı sıktığı için bavulumu peşimde sürükleyerek biraz ileriye gittim. Kalabalıktı ve korkutucuydu, her an birine çarpabilirdim. Telefonumdan navigasyonu açtım ve karmaşık yollardan geçmeye başladım.
En sonunda ulaştığım büyük binaya girdim, Gangnam Polis İstasyonu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔️ thief and cop | lee taeyong
FanficNAME | THIEF AND COP INTRO | "Adın?" diye sordum. Biraz düşündü. Yüzündeki alaylı ifade silinmiş gibiydi. Bakışlarını ayakkabılarına çevirmişti. "Lee Taeyong." dediğinde aynı anda birbirimize baktık. Ondan gözlerimi kaçırmadım. "Yaş?" "Yirmi bir." O...