Yurda geri döndüğümde Hyemi beni bekliyormuş gibi kapıda karşıladı. Yüzümü elleri arasına alıp yanaklarımı sıktı ve inceledi. Dudaklarım bir balığınkine benziyordu. "Nerelerdeydin? Sunbae, Kang Ji'yi bulup bulmadığını merak ediyor." diye sordu. Amirimizden bahsediyordu.
Balık şekli almış dudaklarımla konuşmaya çalıştım. "Henüz bulamadım ama bulacağım." Hyemi yanaklarımı bıraktı.
Eve döndüğümde Taeyong'a mesaj attım ve yurdun önüne fazlasıyla hızlı bir şekilde geldi. "Kaldığımız yerden devam edelim mi?" diye sordu ve dudaklarını ıslattı. Kang Ji'yi aramak konusunda bana yardım etmesine sevindim. Başımla ona onay verdim ve yanına ilerledim.
"CCTV'deki arabanın plakasını kaydetmiştim. Şimdi o plakanın yerini bulmalıyız."
"Nasıl yapacağız?"
Kıkırdadı. "Bildiğim biri var," Beni gerisinde bırakarak arabaya doğru ilerledi. Arabaya binip başını eğdi, kapıyı açıp centilmenlik yapması beni şok eden bir şey olurdu ve düşünceli Taeyong kapıyı açmamı beklerken camdan beni izliyordu. Oturduğumda devam etti. "Ona Şimşek diyoruz."
Binadan içeri hızla girdiğimizde insanlar sıradaydı ve çoğu kişi bıkkınlıkla sıradan çıkıyordu. Boş bulduğum bir yere koştum ve elimle Taeyong'u çağırdım. Bana gıcıklığına yapar gibi ellerini cebine sokup bana doğru ilerlediğinde, bir hırsıza göre gayet iyi bir fiziğinin olduğunu fark ettim. Mavi gömleğini siyah kot pantolonunun içine sokmuştu ve uzun bacaklarıyla yüzünü en çok burada incelemiş bulundum.
Sonunda yanıma ulaştığında, "Senden daha uyuşuk birini görmedim." dedim sıranın bize gelmesiyle, Taeyong'un bahsettiği Şimşek'in yanına yaklaşırken. Ancak yanımdaki adamın yüzüne yerleştirdiği alay dolu gülümsemesi ve kısık bakışlarıya bir şeyler karıştırdığını biliyordum. Tedirgince önüme döndüm ve söze başladım.
"Bu plakanın nerede olduğunu bulabilir misiniz?"
Karşımdaki dağınık saçlı çocuk elimdeki kağıdı almaya çalışırken derin bir nefes aldım. Cidden, bunların hepsi başıma, Taeyong'a uyuşuk dediğim için mi oluyordu? Elimden kağıdı aldı ve masaya koydu. Onu yerine ben geçseydim her şeyi üç saniyede halledebilirdim; ama bu çocuk... Kağıdı benden alırken bile on saniye geçirmişti, masaya bırakırken geçen süreyi hayal edin. Her bir rakama tek tek bakıp tek tek tuşluyordu ve kendimi yere atmamak için zor tutuyordum.
"Hey, Şimşek. Sana bir espri yapayım mı?"
Gözlerini masadaki kağıttan çekip Taeyong'a kenetleyen genç yavaşça başını salladı. Masa başındaki çalışanları ayıran küçük paravanlara baktım. Taeyong'un yakasına yapıştığım gibi onu paravana yapıştırdım ve elimle ağzını kapatmaya çalıştım. Onu oyalarsa akşama kadar burada oluruz demekti. Ancak sadece çalışmakla yetinmiştim çünkü Lee Taeyong benden daha güçlüydü. Ağzını kapatmaya gelen elimi tuttu ve kenardan konuşmaya başladı. Şimşek ise aynı pozisyonda bekliyordu.
"Güneş ne zaman batar, Şimşek?"
Şimşek ise pür dikkat Taeyong'u dinliyordu. Ben bir elimle Taeyong'un yakasından tutarken, bir elimle de ağzını kapatmaya çalışıyordum fakat bileğimden tutmuştu. Fazlasıyla yakındık. Arkamızda sıra olan insanları umursamıyorduk.
"Ucu sivrilince!"
Şimşek yavaşça gülmeye başladığında Taeyong'u bırakmıştım ve olacakları bekliyordum. Çocuk paravanın arkasına geçti ve orada duran kıza baktı. O sırada kafasından da her şey yavaş çekim gelişiyordu, biliyordum fakat bunun sebebi farklıydı. Kıza aşık aşık bakarken Şimşek'in hayallerinde, uzun saçlı sevimli kızın etrafında çiçekler uçuştuğuna, saçları kapalı ortamda olmalarına rağmen gaipten gelen rüzgar ile narince kıpırdadığına emindim. Şimşek konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔️ thief and cop | lee taeyong
FanficNAME | THIEF AND COP INTRO | "Adın?" diye sordum. Biraz düşündü. Yüzündeki alaylı ifade silinmiş gibiydi. Bakışlarını ayakkabılarına çevirmişti. "Lee Taeyong." dediğinde aynı anda birbirimize baktık. Ondan gözlerimi kaçırmadım. "Yaş?" "Yirmi bir." O...