Saat 19.00 a geliyordu neredeyse 10 saattir setteydik. Sözde ilk bölümün sadece 15, 20 dakikalık kısmını çekiyorduk. Ama uzun uzun mesai saatleri oluyordu işte.
Ciddi anlamda bu oyunculuk işi akıl işi değildi. Saatlerce mesai yapıyordun. Tek çekilir yani vardı o da severek yaparsan eğlenceliydi. Ama sevmezsen zulümdü.
Yorgunluğun verdiği bir çökmüşlükle karavana girdim. Üzerimdeki ceketi çıkarıp bir köşeye fırlattım. Karavanın köşesindeki koltuklara baktığımda, koltuğun önündeki masaya kollarını koymuş, kollarının üstünde de başını yaslamış Burcuyu gördüm. Uyuyordu sanırım. Yavaşca yanına yaklaştım ve düzenli nefes alışverişi ile yüzümde kocaman bir gülümseme belirdi. Uyuyordu harbi.
Eskiden de böyleydi. Her yerde uyuyurdu ve uykusu da ağırdı. Yanına geldiğimde o kendisine has kokusu doldu burnuma. İstemsiz boğazım kurumuştu aniden.
Onu bu kadar çok özlemem normal miydi. Kalbim delirmişcesine attı. Yanına yavaşca oturup yüzüne düşen bukleyi kulağına yasladım ama kendisi gibi inatçı saçları da durmadı.
Tebessüm ederek kıkırdadım.Az evvel üzerimden attığım ceketi alıp omuzlarının üzerinden örttüm. O rahatsız olmasın diye de yanından kalktım ve çıktım karavandan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ki Sen
ChickLitOnlar Seyit ve Burcu, onlar aşık ama bir o kadar da kırık kalplerin sahipleri.