Annem, Hacer abla ve Tülin'in annesi olduğunu öğrendiğim Makbule teyze ile selamlaşıyorum. Kısa bir hal hatır faslından sonra ellerimi yıkayabilmek için müsaade istiyorum. Tam tuvalete gireceğim sırada arkamdan seslenen annem ile duraksıyorum.
"Agah!"
"Efendim anne?" Sanki az önce bağıran başkasıymış gibi elini dudaklarının üzerine bastırıp sessiz olmamı tembihliyor. İşaret ettiği mutfağa doğru peşinden gidiyorum, yine ne yumurtlayacak kim bilir?
"Buyur, Ayfer sultan."
Kaşlarını havaya kaldırıp imalı imalı gülümsüyor, anlamıyorum. Benim kendime bile hayrımın kalmadığını fark edince derin bir of çekip iki elini beline yerleştiriyor. En kısa yoldan sadede geliyor.
"Beğendin mi Tülin'i?" O kadar ani oluyor ki, şaşkınlıkla açılıp kapanıyor ağzım. Sonra tükürüğüm boğazıma kaçıyor, annemin burnuma dayadığı suyu can havliyle kafama dikiyorum. Nihayet öksürüklerim rahat verdiğinde emin olmak adına tekrar soruyorum. Bu kadarı da mümkün değildir.
"Annem, ben doğru mu duydum? Tülin'i mi sordun sen bana?"
Başını sallarken konuyu çok yanlış yerinden tutuyor, "Evet, anneciğim. Kapıyı sana açan kız işte, Makbule'nin kızı. Maşallah pek güzel, pek hanımefendi hem de tahsilli Agah. Sınıf öğretmenliği okumuş, hem özel okulda çalışıyormuş hem devlet sınavına hazırlanıyormuş. Aman neyse ne çalışmasa da olur, ama çocuk seviyor demek ki. Maşallah, maşallah!"
Güzelliğine tahsiline lafım yok ama hanımefendiliği konusunda söylemek istediklerim var ya, şimdi sırası değil. Mevzumuz başka.
"O nereden çıktı anne?"
Gözlerini devirip bir tur daha oflayıp pufluyor annem, bence de of anacığım. Anladıklarım doğruysa, of ki ne of.
"Bahsetmiştim ya Agah, sana beğendiğim kısmetler var bir görüşür tanışırsınız diye. İşte o kızlardan biri Tülin anneciğim, diğeri evlenmiş maalesef. Ama ben Tülin'i daha çok beğeniyordum zaten. Bir görün birbirinizi diye şey ettik Makbule'yle." Kaç ay öncenin konuşmasını hayal meyal hatırlayınca gayri ihtiyari başımla onaylıyorum. Birden idrak ettiklerimle dalgınlık falan kalmıyor, çok da düşünmeden dökülüyor aklımdakiler.
"Tülin biliyor mu yani? Görücüye diye mi geldi buraya?"
"Ne bileyim Agah ben? Sormadım herhalde kıza bilip de mi geldi bilemeden mi geldi diye. Makbule ayarlamıştır onu canım... hem hemen benimsedin bakıyorum, Tülin'i. Oh, oh, oldu bu iş!"
Bir dur anam ya, "Öğren anne, beni biliyordu da mı geldi bilemeden mi geldi öğren."
"Ayy tövbe! Nasıl sorayım anneciğim ben, delirme?"
Peki o zaman, "Ben sorarım!" Herhangi bir onay beklemden adımlarımı salona çevirdiğim sırada kısık bir bağırış ile önümü kesiyor annem.
"Dur, dur Allah almasın seni. Tamam! Tamam, ben öğreneceğim sonra Makbule'den. Sorma sakın bir şey şimdi. Çok ayıp olur anneciğim, utandırma kızı."
İstemsizce elimi sallıyorum yüzüne doğru, "Öğreneceksin bak, söz verdin!"
Başta uslu uslu kafasını sallasa da tilkileri rahat vermiyor Ayfer sultana belli,
"Sen niye taktın buna bu kadar bakayım? Önceden de burada oturuyorlarmış, yoksa tanışıyor musunuz Tülin kızımla?"
Bir mazimiz var anne, ama onun muhattabı sen değilsin. Uzatmadan dağıtıyorum konuyu, "Öyle icap ediyor, sorma daha fazla. Yemeğe kalacaklar mı, açım ben?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Lokma (Tamamlandı)
Short StoryBi' limanken tanıdığımız Agah Dilmen'in, fırtınalar estirdiği zamanlarda geçen hikayesine hoş geldiniz. *Gül İmparatorluğu ile çok feci ilişiktir, Mete Dilmen'in hamuru bu adamdır sonuçta canım! ** http://open.spotify.com/user/31qkhp7klkplruaqei6whn...