17: " deja vu."

4.6K 385 247
                                    

medya: dealer, lana del rey.

bonjour bébés, n'abersiniz?

zeus klasiği yaparak 3 ayın ardından bölüm atıyorum. ✌🏻

büyük bir ihtimalle, sınav sonrasına kadar dönmem. bölüm biraz kısa oldu ama söz veriyorum, eskisi gibi +7k bölümlerle döneceğim yazın. beklemede kalın.

oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin. 500 yorumun altına düşmesek ne güzel olurdu.

keyifli okumalar diliyorum, buyrun bölüme.

***

"tolstoy mu, dostoyevski mi?"

"dostoyevski'yi daha çok severim."

ojeli ellerim arasında sıkıca kavrıyor olduğum bıçak ile, önümdeki sebzeleri doğruyorken, hemen sol tarafımdaki esmer beden de et pişirmekle meşguldü. bakışlarım sürekli, istem dışı çıplak üst bedenine kayıyordu ve buna rağmen hâlâ elimi kesmemiş olmam bana kalırsa mucizeydi.

koltukta geçirmiş olduğumuz o dakikaların üzerine, beynim hâlâ pelte kıvamındaydı; kendime gelebilmiş olduğumu söyleyemezdim. taehyung'un en sonunda etmiş olduğu iltifatlara(?) cevap veremeyerek öylece donup kalmamın ardından daha ne kadar öyle kucak kucağa orada oyalandık, farkında değildim fakat bir sürenin ardından ayaklanmıştık en sonunda.

kalçalarımın üzerine yediğim kemer darbelerinin bıraktığı izlere, soyulmuş olan tenime krem sürmek olmuştu ilk işi, beni kucağında yukarı çıkartarak. sonrasında kısa birkaç öpücük bırakarak daha fazlası için sızlanmama sebep olmaktan da geri durmamıştı. öpücüklerinin ardından, her ne kadar, artık şu klasikleştirdiğimiz "geçti mi?" sorusuna, "geçti." diye cevap vermiş olsam da; tanrım, kimi kandırıyordum? taehyung şu an gelip şakasına, hafifçe vursaydı kalçalarıma, gözlerimin dolacağı kesindi. o denli acıyordu, sızlıyordu. eh, hoşuma gidiyor olduğu da bariz bir diğer gerçekti elbette.

ardından taehyung duşa girdi, ben ise o sırada üzerimi değiştirerek salona tekrar inmiş ve kitap okuyarak vakit geçirdim. ikimiz de kelimenin tam mânâsıyla açlıktan ölüyorduk ve işte bundan ötürü de kendimizi mutfağa atmıştık. "ikisi de birbirinden efsane fakat sanırım ben de dostoyevski diyeceğim." dediğim sıra, sonunda sebzelerle işim bitmişti. lavabonun oraya geçerek musluğu açmış ve yıkamaya başlamıştım yavaşça.

deja vu oldum.

o gün birden gözümün önünde canlanıverdi. taehyung'un evine ikinci gelişim. bana yemek yapmayı öğretiyor, sebzelere ithafen, şöyle doğramalısın diyor ve arkama geçerek elimi kavrıyor. şu anda da olduğu gibi, birbirimize sorular soruyoruz. her şey aynı. ortam, eylemler aynı.

lakin ben farklıyım; hissettiklerim, zihnimin en ücra köşelerini dolduran düşünceler farklı.

belki taehyung için de farklı birtakım şeyler.

belki, daha iyi hissediyordur. hayatı eskisinden daha renkli, güzel geçiyordur. pek bilmiyor olsam da, belki de, ailesi ile arası daha iyidir. şirkette herhangi bir problemi yoktur.

belki de düşünüyor olduklarımın aksine, eskisinden daha zor günlerden geçiyordur.

benim gibi düşünceleri ile boğuşup durarak, zihnini istila eden soru işaretlerine yanıtlar arıyordur. annesi ile arasına mesafe koymaya devam ederek, babasıyla görüşmemeyi sürdürüyor, arkadaşlarından dahi soyutluyordur kendini.

bunlardan asla emin olamıyordum zira kim taehyung'un tam mânâsıyla kapalı bir kutu olduğunun bilincindeydim. o ne kadar isterse, o kadar görebiliyordum onu. ne eksik, ne fazla.

lights down low Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin