1: "tanışma."

11K 971 885
                                    

merhabalar.

medya: lana del rey - doin' time.

keyifli okumalar dilerim.

***

"seçemiyorum!"

sinirli ve oldukça tedirgin dakikalar içerisindeydim. 

gardırobumun içinden, elime geçirmiş olduğum gömleklerimin büyük bir kısmını, yatağımın üzerine bıraktığım sıra, odamın penceresinin önündeki koltuğa bedenini iyice yaymış bulunmakta olan jimin'e çevirmiştim bakışlarımı. kendisi benim aksime oldukça rahattı. rahat olmaması için sebep de yoktu, sonuç olarak birkaç saat sonra, yalnızca fotoğrafını görmüş olduğum; kim taehyung adındaki şahıs ile buluşacak olan kişi bendim.

şu instagram'ında görmüş olduğum fotoğrafından bahsediyordum işte. 

kısa bir süreliğine tekrar gözümün önünde yer edindi. derin bir nefesi ciğerlerim ile buluşturarak gözlerimi kapattım ve dudaklarımı ıslattım, ardından ise yavaşça göz kapaklarımı yeniden araladım. evet, yalnızca bir fotoğraftı. lakin bu fotoğraf, şimdiden bedenimin yanma arzusuyla tutuşmasına sebebiyet veriyordu.

kaçınılmaz bir gerçekti bu.

bir an düşünmeden edemedim.

bedenimi uyuşturan o tatlı acının, hazzın, uzun bir aranın ardından yeniden beni esir almasını, bundan ötürü kalp atışlarımın göğüs kafesimi terk edecek kadar hızlı atmasını, o kadar çok özlemiştim ki; bir an önce bu hislerin bedenimde tazeleşmesini, kim taehyung'un tazeleştirmesini istiyordum.

yine evet, biliyorum, daha yüz yüze bile gelmemiştik lakin evet, bunları istediğime emindim. belki de hiçbir sikim olmayacaktı aramızda. yine de, bu benim şimdiden böyle düşünceler içerisinde boğulmama engel miydi?

eh, asla değildi.

"bana yardımcı olmayacaksan niye odamdasın, it herif?" diyerek, çatmış olduğum kaşlarımı tekrar jimin hyung'a çevirdim. jimin hyung güya bu işlerden iyi anlıyordu ve bana kıyafet seçmem konusunda yardım edecekti.

altı üstü sohbet edecek, tanışacaktık. yine de ilk buluşmadan nasıl giyinmem ve nasıl davranmam gerektiğini pek kestiremiyordum.

öte yandan, eğer anlaşabilirsek efendim, belki de istediğim gibi terbiyecim olacaktı. ilk günden iyi bir izlenim vermem gerekiyordu, değil mi?

jimin hyung gülerek, oturduğu koltuktan sonunda yavaşça doğrulmuş ve yanıma doğru adımlamaya başlamıştı. yanıma geldiğinde ise yatağımın üzerindeki gömlekleri bir süre incelemiş, daha sonra da yüzünü buruşturmuş ve bu sefer gardırobuma doğru ilerlemeye başlamıştı.

"bu havada gömlek niye giyiyorsun? güzel bir tişört bulalım sana."

eline geçirdiği tişört ile yanıma döndüğünde, tişörtü incelemiş, "hmm," diye mırıldanmıştım. şu sade ve bol olan tişörtlerimden birisiydi. beyaz, üzerinde siyah yazılar bulunuyordu. jimin hyung tekrar dolabıma yönelerek birkaç saniye sonra elinde bu sefer siyah, dar bir pantolonla geri dönmüş, onu da elime tutuşturuvermişti.

"kalın bir tane de kemer takarsın. saçlarını sakın düzleştirme, böyle kıvırcık kıvırcık çok güzel duruyor. kulağın ve bileklerin de boş kalmasın, bir şeyler tak. son olarak, sakın parfüm sıkma, yani bence gereksiz. hem eminim ki teninin kokusu onu etkilemeye yetecektir." dediğinde göz kırpıyordu. zaten parfüm tarzı kokular kullanan bir insan değildim. en hafif diyebileceğiniz kokular dahi bana ağır geliyordu, bunaltıyordu. bundan ötürü kullanmamak tercihimdi.

lights down low Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin