19: "min yoongi."

3.6K 350 206
                                    


medya: no love in LA, palaye royale

merhabalar.

lafı pek uzatmak istemeyerek bir iki mevzuya değineceğim.

biraz aşağıdaki bir sahnede, taehyung'un jeongguk'a yaptığı bir davranış var. ficin temelinin neye dayandığının, jeongguk'un, taehyung'un yaptığı her şeyden manyak gibi zevk aldığının ve taehyung'un jeongguk'a asla hoşuna gitmeyecek bir şey yapmayacağının bilincinde olduğunuzu düşünüyorum.

evet bu kadardı.

bir de son olarak, oy ve yorum sayısı ciddi anlamda yerlerde. acaba şu sahneye ne tepki verirler, vs. tarzı düşüncelerimin hepsi hayal kırıklığıyla sonuçlanıyor. gerçekten kırıcı.

dikkat etmenizi bilmem kaçıncı kez umarak, sizleri bölüm ile bırakıyorum. keyifli okumalar dilerim bebeler.

***

"siktir! siktir, orası!"

uzun diyebileceğim tırnaklarım, kucağında olduğum esmer herifin ensesinden sırtına doğru kanlı yollar çizerek aşağılara doğru inerken, ince beline sımsıkı sarmış olduğum bacaklarımı biraz daha sıkılaştırarak, başımı sertçe arkamdaki fayansa vurmama engel olamazken, en hassas noktalarımda hissettiğim varlığından ötürü bu kez adıyla haykırmıştım. "taehyung!"

pekâlâ, kabul etmemiz gerekirse hareketli bir sabah geçiriyorduk. her şey taehyung'un sabahın köründe uyanıp, "duş?" diye, geri çeviremeyeceğim bir teklifte bulunmasıyla başlamıştı. uykumu alamamış olsam dahi geri çevirmemin imkânı yoktu ve tanrı şahit, yalnızca duş alır ve kendimize geliriz diye düşünüyordum.

eh, öyle olmamıştı.

nasıl oldu da birden kendimi kucağında buldum, nasıl gelişti farkında değildim ve bunu sorgulamıyordum zira o, şu an en hassas noktalarımı ezerek ciddi manada çığlıklar atmama sebebiyet verirken, bunu sorgulamam saçma olurdu.

"taehyung! taehyung... orası, daha sert yap şunu! ah!" ıslak, uzun tutamlarım gözümün önünü kapattığından ötürü başımı iki yana doğru sallayarak onlardan kurtulmaya çalışırken taehyung durumu fark etmiş ve az önce beni inim inim inlettiği uzun parmaklarıyla saçlarımı geriye doğru yatırmıştı. imkânı varmış gibi daha çok hızlanan hareketlerinin üzerine ıslak dudaklarını aniden sol kulağımın üzerinde hissetmiştim. sırtında dolanan ellerimin ikisiyle de kırmızı tutamlarına olabildiğince sertçe asılarak bir kez daha çığlık atarken, dolu gözlerimden yaşlar bilmem kaçıncı kez yanaklarıma doğru firar etmişti.

dudakları arasına aldığı kulağımı sertçe emiyor, ısırıyor, diliyle dolaşıyor ve nasıl aynı anda boştaki eliyle sıkıca belimi tutarak içimdeki hareketlerini sürdürüyordu; bilmiyordum ve sorgulamıyordum da. o işinde mükemmeldi.

kulağımın arkasını sırılsıklam eden dili, tenimden ayrılmadan çene hattım boyunca kayarak boynuma dek inmiş ve az önce yaptığı gibi, beyaz tenimi dudakları arasında kıstırmış, bırakmış olduğu izleri tazelemeye başlamıştı. inlemekten nefes nefeseydim, aralık dudaklarımı bir türlü kapatamıyor, yalnızca dişleyip duruyordum. saçlarını, elimde kalsın istiyormuşum gibi sertçe çekiştirmeye devam ediyordum ve bundan ne kadar zevk aldığının da bilincindeydim.

"ö-öp." nefes nefese, inlemekten iyice kısılmış olan sesimle mırıldandığım sıra, dişleri, sertçe köprücük kemiklerime girmişti ve ben bir kez daha titreye titreye çığlık atmıştım. feci şekilde öpmek istiyordum onu şu an. çok istiyordum, çok özlemiştim. büyük ihtimalle beni duymamıştı, bundan ötürü, ensesindeki tutamlarına bir kez daha sertçe asılarak başını kaldırmasına sebep olmuş, diğer elimle çenesini kavradığım gibi ıslak dudaklarına ciddi anlamda yapışmıştım.

lights down low Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin