Yıl 2005. Normal bir yaz günü, hava her zaman olduğu gibi yine sıcak. Yoğun bir nem var, fazla bunaltıcı. Zaten yılın bu dönemlerinde hep böyle...Küçük dar bir odanın içinde, krem rengi dört duvar arasında; küçük pencerenin eski, ahşap çerçevesnin üzerinde elindeki kırmızı oyuncak arabayı ileri geri ittirip duruyordu. Gözleri arabasından ayrılıp dışarı, yolun karşısındaki büyük ağacın yemyeşil yapraklarına baktığında farketti kapalı kapının ardından gelen seslerin yükseldiğini.
Elindeki küçük kırmızı arabayı hemen cebine attı ve pencereden geri çekildi. Bağdaş kurup oturdu yatağının üstüne. Her zaman olduğu gibi yine ne yapması gerektiğini bilmiyordu.
Elleriyle kulaklarını kapattı. Kapalı kapının ardından gelen nefret dolu bağrışları duymazdan gelmeye çalışıyordu George.
Bağırıyordu annesi tüm gücü ile "Yeter! Artık sen ve senin şu alkol sorunlarına katlanamıyorum Jason! Eşyalarını topla ve çabuk uzaklaş evimden!"
"Evin mi? Sence burası 'senin' evin mi? Benimle evlenirken aynı şeyi söylemiyordun seni sütük!"
"Jason kapa çeneni, benimle böyle konuşmaya hakkın yok! Ayrıca içerde bir çocuk var bunu unutma!"
"Çocuk ha? Merak ediyorum, acaba George benden mi? Söylesene!"
"Jason, sen gerçekten şuan ne dediğinin farkında değilsin!"
"Ah emin ol ki ne dediğimi çok iyi biliyorum. Seni aptal, deli kadın!"
Nefret ediyordu hayattan, ne zaman anne ve babasının birbirlerine nefretle bağırdığını duysa... Elleri ile kulaklarını kapatımıştı. Güzel şeyler düşünürse belki her şey gerçekten güzel olabilirdi?
Kulaklarını kapattığında aniden sesszilik olduğunu farketti. Anlamlandırması güçtü, gerçekten işe yaramışmıydı? Ne yazik ki umduğu gibi olmadı, sessizlik uzun sürmedi. Birden odasının açılan kapısı ile başını kaldırdı ve kapıya doğru döndü. İçeri saçları dağılmış, bitkin annesi gözlerini silerek girdi. Girer girmez yatağa doğru yürüdü ve George'a sımsıkı sarıldı.
Annesinin ona sarılmasıyla aniden gözleri doldu, sesi titreyerek "Anne yine ne oluyor" diye sormaktan başka yapabileceği yoktu...
George'un. Annesi geri çekildi, kızarmış gözleri ile gülümseyerek "Hiç" dedi ardından George'un saçlarını okşayarak "Biraz dışarı çık" dedi ama George ters bir şekilde "Hayır" diye cevapladı. "Sadece babanla biraz konuşacağız" dedi kadın George'un gözlerinin içine bakarken, yine tekrarladı George "Hayır, istemiyorum"
George yavaşça ayağa kalktı, annesinin beline sarıldı. "Dışarı çıktığımda babam yine sana bağırmaya devam edecek, yine sana zarar verecek" diye sesszice konuştu, içeride pini çekilmiş bir bomba gibi bekleyen babasının duymasından korkarak.
"Hayır, bana zarar vermeyecek. Baban beni seviyor, sadece konuşarak halledeceğiz" dedi annesi ona sarılan George'un koyu kahve saçlarında ellerini gezdirerek.
George kafasını yukarı dikti, annesinin yüzüne bakarak sordu "Babam seni seviyorsa neden sana vuruyor?" Bu ani sorunun ardından duraksadı kadın, derin bir nefes alıp "Baban bana vurmuyor" diye cevapladı.
"Kollarında neden morluklar var anne?" diye sordu George. Ne cevap verecekti zavallı kadın? Ne diyebilirdi biricik, tek oğluna. gözleri doldu sadece gülümsemeye çalışırken "Alerji" diyebildi...
"Bana söz verir misin? Dışarı çıktığımda babamla sadece konuşacaksınız... O sana daha fazla bağırmayacak, son olacak?" dedi George endişe ile annesine bakarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Buket Gül
FanfictionGülü seven dikenine katlanır derler ancak sevgisi uğruna ölen zayıf bir ruh, ne kadar dayanabilir? Güllerin dikeni, zehirli birer iğne gibi tüm yüreğine batarken. Canını günden güne yakarken. O zayıf ruhu parçalayıp yok ederken ne kadar dayanabilir...