Bir süre sonra George ve Clay bir garajın önünde durdular. George nefes nefese sordu, "Burası neresi"
"Benim mekanım" dedi Clay gülerek. "Senin mekanın mı? Bu garaj mı?" diye sordu George. Nefesini kontrol etmek için öne doğru eğilmiş kendini dizleri üzerine koymuş olduğu elleri ile desteklerken.
"Evet" dedi Clay. Garajın kapısnın kilidini açıp kapıyı yukarı kaldırıp açarken "Burası babamın ıvır zıvırları ile doluyudu. Artık ihtiacı olmadığını söyleyip eşyaların hepsini attı. Bende bu mükemmel garajı temizledim, düzenledim, kendi eşyalarımı yerleştirdim. Ve işte, benim müthiş mekanım" diyerek heyecanla içeriyi gösterdi Clay.
Clay içeriye eski bir kanepe, bir kaç dolap koymuş kendi eşyalarını dizmiş. Duvarları ledlerle süslemişti.
"Aman tanrım! Mükemmel" dedi George içeri girerken. Hemen kendini içerdeki kanepeye attı.
"Beğendin mi?" diye sordu Clay gülümseyerek.
"Evet" dedi George kanepeye yayılarak. Ardından "Neden buradan benim haberim yok?" diye sordu.
"Düzenmlesi daha dün bitti"
"Ah anladım" dedi George. Gözüne kanepenin yanında dayalı duran, üzeri çizimlerle kaplı kaykay çarptı. Kaykayı eline alıp incelerken sordu, "Hâlâ sürüyor musun?"
"Eskisi kadar değil"
"Tanrım, bu şeyi bana da öğretmelisin" dedi George kaykaya bakmaya devam ederken.
"Seninle sürmek harika olurdu. Tek başımayken tek yaptığım, yapabildiğim kadar burdan uzağa gitmek ardından bir yerde durmak ve derin bir nefes alıp manzaraya bakmak. Her seferinde bunları yapınca hayat sıkıcı gelemeye başlıyor, bazen farklı devam etmesini istiyorsun...
"Hayatın nasıl devam etmesini isterdin?" diye sordu George kaykayı yerine koyduktan sonra.
"Hayat nasıl devam eder veya ben ne isterdim bilmiyorum ama bazen sadece farklı sebepler için ağlamak istiyorum. Kaykayımı alıp uzağa gittiğimde hissettiğim rüzgarı içimdeki koyu karanlık ile hissetmek istemiyorum" dedi Clay kanepede oturan George'a bakarken.
George "Bir gün bile olsa kafanı düşüncelerle dolduran her şeyi kökünden kesip atmak, kurtulmak istiyorsun değil mi?" dedi. Clay yavaşça kafa salladı, şaşkın bir şekilde öylece George'a bakarken "Evet" diye mırıldandı.
"Sanırım gerçekten aynı şeyleri düşünüyoruz" dedi George gülümseyerek. "Evet, öyle" dedi Clay, "Aynı şeyleri düşünüyoruz" diye ekledi.
Bir süre sessizliğin ardından Clay arkasını döndü, biraz önde duran ahşap dolabın arkasından eski mavi bir motosiklet çıkardı. "Bu bebek nasıl sürülüyor öğrenmeye hazır mısın?" George birden ayağa fırladı "Bekle! Bunu nereden buldun?"
Clay, tozların uçması için eski motosikletin koltuğuna tüm gücü ile üfledikten sonra gülümseyerek George'a baktı. "Sadece babamın az kalksın atmak üzere olduğu eski 'ıvır zıvır' lardan biri"
"Ivır zıvır mı, ciddi misin?" dedi George gülerek. Ardından sordu, "Nasıl kullanmayı planlıyorsun? Ehliyetin bile yok"
"Hey bu bebeği kullanmak için ehliyet gerektiğini kim söyledi? Şuan bizim için gerçekten önemli olan tek şey motorun çalışıyor olması"
"Peki neden deneyip görmüyoruz?" dedi George gülümseyerek.
Clay, arkasındaki dolabın en üst rafındaki kavanoza uzandı, içi tamamen gereksiz şeylerle dolu olan kavanozun içinde anahtar aramaya başladı. Neyseki çok sürmeden buldu. Anahtarı yerine taktı ve çevirdi.
Motorun çalışma hırıltısı duyulunca ikisi de sevinçe birbirine baktı. Clay "Sanırım bu ses artık gidebiliriz anlamına geliyor" dedi neşeyle gülerken. Motosikleti eliyle tutarak garajın dışına çıkardı, George da onun peşinden geliyordu. Garajdan çıktıktan sonra tekrar kapıyı aşağı indirip kilidini taktılar.
Clay motosiklete bindi, George onu hayranlık ile izlerken gaza basarak garajın önünde bir tur gidip geldi ardından George'un önünde durdup ona kaskı uzattı "Hadi atla! Bu şey mükemmel çalışıyor"
George, kaskı taktı ardından hızla Clay'in arkasına bindi, beline sarıldı. "Bana sımsıkı tutun" dedi Clay tüm gücü ile gaza asılırken.
Hızla yola çıktılar. George, Clay'in dediği gibi sımsıkı tutunuyordu ona. İlk başlarda ne kadar kasılsada yaklaşık bir saat sonra tamamen motorun hızına alışmıştı.
Tek elini havaya kaldırmış, rüzgarın tenine çarpışını hissediyordu. Motorun yüksek sesinin arasından Clay duyuldu "Orada eğleniyor musun? Yolumuz biraz uzun. Umarım sıkılmamışsındır" George gülerek bağırdı "Hayır sıkılmadım! Çok eğleniyorum!"
Bir süre sonra "Gelmek üzereyiz!" diye bağırdı Clay. George etrafa bakındı, boş bir yoldalardı çevrelerinde ne bir ev, bir apartman ne de bir insan vardı. Sadece tüm yol boyunca rüzgarla beraber sallanan altın sarısı ve aralarda görünen yeşil otlar...
"Nereye gelmek üzereyiz? Ben hiç bir şey göremiyorum" dedi George. "Göreceksin" dedi Clay, biraz daha hızlanırken.
Bir süre sonra rüzgar ile savrulan güzel kokular geldi George'un burnuna. Hâlâ Clay'in beline sarılırken kafasını biraz kaldırıp yolun ilerisine baktığında kan kırmızı ile dolu kocaman bir arazi gördü.
"Şimdi görüyor musun?" dedi Clay. George hayranlıkla ileriye bakarken sessizce mırılandı "Bu gül bahçesi mi?"
"Duyamıyorum, ne dedin?" diye bağırdı Clay arkasındaki George'a. "Beni gül bahçesine mi getirdin?" diye sordu George sesli bir şekilde. "Evet, beğeneceğini düşündüm" dedi Clay gülerek ardından "Sevdin mi?" diye sordu. "Sevmek mi? Bayıldım!" diye sesli bir şekilde bağırdı George gülerek.
Clay biraz yavaşladı. Sağda, hemen güllerle dolu arazinin yanında durdu. George kaskını çıkartıp hemen aşağı indi. Daha Clay'in motosikletten inmesini beklemeden direkt demir bariyerlerin üzerinden atlayıp güllerin arasına daldı.
"Beni bekle!" diye gülerek bağırdı Clay motosikletin ayaklığını açarken. Sonra hızla bariyerlerin üzerinden atlayıp George'un peşine gitti.
George neşe içinde güllerin arasında dolanırken Clay yanına geldi. Yüz yüze durduklarında gülümseyerek sordu Clay "Dikenler canını acıtmıyor mu?"
Clay'in zümrüt yeşili gözlerinin derinliklerine bakarken yavaşça "Canımı acıtıp acıtmadığı umrumda değil" dedi George. Oluşan sessizliğin içinde yavşça Clay'e yaklaşırken mırıldandı "Umrumda değil çünkü yanımda sen varsın" Daha da yakınına girip Clay'in göğsüne yasladı başını. "Yanımda sen varsın..." diye sessizce tekrarladı.
Clay parmaklarını George'un parmaklarının arasına geçirdi. Yavaşça George'un yüzüne baktı ve "Daha iyisini hakediyorsun. Daha iyi bir hayatı hakediyorsun. Dünya üzerindeki kimse seni haketmiyor" diye söylendi. Clay yavaşça George'un yüzünü okşadı "Yanında olduğum sürece, sana elimden geldiğince en iyisini vermeye çalışacağım çünkü sen bu dünyadaki her şeyin en iyisini hakediyorsun" dedi. "Biliyorum seni asla tam anlamı ile mutlu edemem ama... Elimden gelenin en iyisini yapacağım" diye devam etti.
George hâlâ Clay'in gözlerinin içine bakıyordu. Yavaşça iki yana kafa salladı. "Hayır, sen beni her zaman tam anlamı ile mutlu ediyorsun. Yemin ederim" dedi. Ardından "Ayrıca şu söylediklerine bir bak, asıl ben seni haketmiyorum. Sen mükemmel bir insansın" diye ekledi.
Clay, George'un saçlarını kenara çekti. Gözleri George'un dudaklarına kitlenmişti. Kalbi güm güm atıyor, zihnine ve bedenine hakim olamıyordu. Yavaşça gözlerini kapatırken ona doğru eğildi. George'un nefesi Clay'in dudaklarındaydı, dudaklarının alev aldığını hissedebiliyodu Clay. George'un dudakları ile paylaşmak istiyordu bu sıcağı ancak George'un dudaklarına yaklaştığı her saniye içini bir korku kaplıyordu. En yakın arkadaşına bunları hissetmek doğru muydu? Tüm zihnini dolduruyordu bu tür sorular. Ya bir anlık arzu yüzünden artık hiç bir şey eskisi gibi olmazsa...
...
Bölüm sonu...
![](https://img.wattpad.com/cover/299880100-288-k950816.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Buket Gül
FanficGülü seven dikenine katlanır derler ancak sevgisi uğruna ölen zayıf bir ruh, ne kadar dayanabilir? Güllerin dikeni, zehirli birer iğne gibi tüm yüreğine batarken. Canını günden güne yakarken. O zayıf ruhu parçalayıp yok ederken ne kadar dayanabilir...