1.1

52 9 2
                                    

1 hafta sonra

Normal bir gün ve George alışıldık bir şekilde yine geç uyanmıştı ancak evin içinde duyulan seslere bakılırsa henüz hiç bir şeyi kaçırmamıştı. Her an onun çıkıp gelebileceğini biliyordu ve bu o gündü... Emindi ki, o artık gelmişti.

Oyalanmadan yataktan kalktı, hızla aşağı indiğinde henüz kapıdan içeri girmemiş adam ile göz göze geldi. Bu babasıydı, ellerinde valizler ile... George yanılmamıştı. Babası geri dönmüştü.

George, yavaşça kapıya doğru yürürken adam yüzünde mutlu bir ifade ile "Aman tanrım, George! Ne kadar büyümüşsün!" diye bağırdı. Adamın yüzündeki bu gülümseme resmen George'un midesini bulandırıyordu. Yaşattığı bunca şeyden sonra en ufak bir pişmanlık duygusu bile göstermeden geri gelmiş şimdi de hiç bir şey olmamış gibi iğrenç bir samimiyet ile gülümsüyordu...

Adamı asık bir surat ile karşıladı George "Evet, sen bizi terk edip gideli uzun zaman oldu" dedi. "İşte geri geldin... Mahvettiğin eve geri geldin. Mutlu musun?"

Adam yavaşça başını öne eğdi, sessizlik oluşmuştu, ardından derin bir nefes aldı, söyleyecekleri vardı "Oğlum" diye girdi söze ancak George birden sözünü kesti. "BANA SAKIN OĞLUM DEME! AKLINDAN BİLE GEÇİRME! ANLADIN MI?!" diye şiddetli bir şekilde bağırarak daha kapıdan içeri girmemiş adamın üstüne yürüdü.

Adam şaşırmiştı. George'u, kendi oğlunu ilk defa böyle öfkeyle bağırırken görmüştü. Pısırık, sessiz oğlu yıllar içinde çok değişmişti. George'un küçükken yaşadığı her şey zamanla içinde daha koyu bir nefrete dönüşmüştü.

Annesi George'un kolunu tuttu, "George... Lütfen yapma!" dedi endişeyle. George sinirden annesini bile duymuyordu, kadının kollarını iteledi ve tüm gücü ile bağırarak adamın üstüne yürümeye devam etti. "HAYATIMIZI BERBAT ETTİKTEN SONRA HANGİ YÜZLE GERİ DÖNEBİLİRSİN PİSLİK HERİF!"

"George her ne olursa olsun benimle böyle konuşamazsın..." dedi adam kısık bir sesle.

"SEN ANNEME ONCA LAFI SÖYLERKEN SIKINTI YOK MUYDU?! KÜÇÜK BİR ÇOCUK İÇİN İĞRENÇ KELİMELER HAYKIRIRKEN SIKINTI YOK MUYDU?"

"Geçmişte olanları unutmalıyız. Zaten bunun için buradayım, size kendimi affettirmek istiyorum"

George, hızla adamın yakasını tuttu, adamın ellerindeki valizlerden biri yere düştü. George Tüm gücü ile bağırıyordu. "HER NE YAPARSAN YAP KENDİNİ AFFETTİREMEZSİN! SENİ ASLA AFFETMEM! EN SONUNDA YİNE, EN İYİ BİLDİĞİN GİBİ, SİKTİR OLUP GİDECEKSİN BURDAN!"

George tüm gücü ile adama bağırırken adamın ifadesiz yüzünde birden garip bir gülümseme belirdi. Yavaşça "Sen de benim gibisin" diye mırıldandı. "Bu sinirini benden almış olmalısın. Ne de olsa ben senin babanım" diye ekledi.

George'un gözleri birden açıldı, hızla adamın yakasını bırakıp geri çekildi. Şaşkındı ve bunu kabullenmek, doğru olduğunu düşünmek bile istemiyordu. Yavaşça iki yana kafa sallayarak adamın söylediğini sindirmeye çalışırken kendi kendine mırıldandı. "Hayır, değilim. Ben senin gibi değilim!" telaşı bir şekilde ellerini başına koyduğunda "Senin gibi değilim" diye sayıklamaya başlamıştı.

Çağresiz kadın, sinirinden dolayı nefes alıp verişi dengesizleşen oğlunu sakinleştirmek için ellerini sımsıkı tuttu. "George sankinleşmelisin..."

George, "Anne ne dediğini duymadın mı? O pislik herifin ne dediğini duymadın mı?" diye annesine sorarken birden adama dönüp tekrar sesini yükselterek konuştu. "Bir kere bile babalık yapmayıp bunca yıl sonra birden ortaya çıkıp 'Ne de olsa ben senin babanım' diyerek baba olabileceğini düşünüyorsan çok yanılıyorsun! Seni o geldiğin cehenneme geri göndereceğim! Sana hakettiğin muameleyi yapacağım!"

Kadın hâlâ George için, onun bu kadar sinirli olmasından dolayı endişeleniyor, onu sakinleştirmeye çalışıyordu. George'un gözlerinin içine bakarak "Hey George... Biraz hava almak ister misin? Dışarı çıkmaya ne dersin?" dedi. George, bu cümleyi tekrar duymak istemiyordu. Sıkıca gözlerini yumarak yumruğunu ısırırken "Eskiden bu pislik herif yüzünden her gün söylediğin gibi şimdi de bana bunu söyleme! Bunu bana yapma anne!" diye bağırdı. "Eskisi gibi meydanı ona bırakmayacağım. Burası benim evim, bizim evimiz. Dışarı çıkması gereken birisi varsa o ben veya sen değilsin anne. Dışarı çıkıp geldiği gibi gitmesi gereken kişi bu herif" dedi, babasını göstererek.

Adam ona söylenen hiç bir lafı üzerine alınmıyordu, adeta duymazdan geliyordu. Hiç tepki vermeden eşyalarını hemen kenara koyup etrafa bakınarak içeri doğru yürüdü. "Vay be! Evi ne kadar değiştirmişsiniz... Bu mobilyalar, eşyalar... Eskileri nerede?"

George'un annesi bir anda ciddileşip adamın hemen arkasında dimdik bir şekilde duruken  "Soruğun ilk soru bu mu?" dedi. "Onca yıl sonra geldin, nasıl olduğumuzu sormayacak mısın?"

Adam geri döndü, gülümseyerek kadına bakarken "Afedersin, haklısın. Görüşmeyeli uzun zaman oldu, nasılsınız?" diye sordu.

"Gayet iyiyiz, hiç olmadığımız kadar... Senin hayatımızı yerle bir edip gitmene rağmen her şeyi çok güzel toparladık. Bunca yıl ne ben bir eş yokluğu ne de oğlum bir baba yokluğu hissetti. Her sıkıntının üstesinden oğlum ve ben, beraber geldik. Emin ol, her şey yolunda ve yolunda olmaya da devam edecek. Bundan sonra hiç bir şey düzenimizi bozamaz" dedi kadın, sert ve özgüvenli bir şekilde. Uzun zaman sonra ilk defa ona yıllarca zülmeden adamın karşısında böyle cesur ve kendinden emin durabiliyordu. Kadın, "ve merak ediyorsan söyleyeyim" dedi. Ardından "Eski mobilyaların hepsini, seninle ilgili her şeyi sen gittikten sonra attım" diye ekledi.

"Yazık olmuş... Her şeyi mi attın?"

"Evet" dedi kadın. "Her şeyi... Bana seni hatırlatan her şeyi attım. O aptal eşyaların hepsinden kurtulmak benim için kabuslarımdan kurtulmak gibiydi. Onların yerine yenilerini aldım"

"Peki eski kanepeler? Onları da mı attın?"

"O iğrenç kanepelerin tahta ayaklarını yaktım ve ateşte marshmallow kızartıp yedim"

"Demek o kadar nefret ediyordun..."

"Nefret denemez, sadece derin ve kalıcı bir tiksinmeydi..."

"O kanepeleri yakacağını bilsem Avustralya'dan gelip alırdım"

"Desene biz iki çift çirkin kanepeden daha değersizdik..."

"Dalga mı geçiyorsun? O kanepeler büyük annemden hatıraydı"

"Ah Jason... Seninle evlendiğim güne lanet ediyorum ve şuan bunu söyleyebildiğim için ne kadar mutluyum bilemezsin"

"Yani beni affetmeyecek misin?"

Kadın acıyarak karşısındaki koltukta oturan adama bakıyordu. Gülümseyerek kollarını birbirine bağladı. "Elbette hayır... Amacım bahanelerini dinledikten sonra seni hukuki yollarla süründürürmek" dedi kadın.

"Hadi ama... Beş parasız bir adama bunu yapamazsın. Değil mi..?"

"Demek beş parasızsın, öyleyse neden bizi bırakıp kaçtığın kadınla tekrardan Avustralya'ya dönmüyorsun?"

"Bak Kathy, ben gerçekten geçmişte yaşanan her şey için özür dilerim. Eminim, size kendimi affettireceğim"

"Özür dilemek kırık parçaları tekrardan bir araya getirmez Jason... Sırf bahanelerini merak ettiğim için, kafamdaki sorulardan kurtulmak için sana son bir şans verdim. Kısacası, değerini bil...

...

Bölüm sonu...

Bir Buket GülHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin