2 hafta sonra
Clay çoktan evine dönmüştü. Eve döndüğümde kız kardeşi Sam'in ona sarılarak ağlamsıyla kendine ve ona bir söz vermişti. Bundan sonra ne olursa olsun evi terketmeyecek, kız kardeşinin yanında kalacaktı. Sonsuza dek... Her ne olursa olsun onu koruyacak ve bir daha hiç bir nedenden dolayı ağlamasına izin vermeyecekti. Anne ve babası ne kadar Clay'e baskı yapsa, aşağlasa da Clay kız kardeşinin yanında olacaktı.
Clay'in annesi ve babası artık ona saedece bir düşman gibi davranıyordu. Clay'i en çok parçalayan ise oğulları için bir gram bile endişelenmeyip üzülmemiş olmalsrıydı. Artık Clay, annesi ve babasının onu sadece iyi notlar almak üzerine proglanmış duygusuz bir robot olarak gördüğününe kesinlikle emin olmuştu.
Tek isteği ise biraz anne ve babasının üzerine bıraktığı problemlerden uzaklaşmak, sorunlarından kurtulamasa da en azından birazcık bile olsa sanki onlar yokmuş gibi hissetmekti. Ve işte bu yüzden tekrardan onu sorunlarından kurtaran tek kişinin yanındaydı...
George ve Clay denizi izleyen köprüde buluşmuşlardı. Demir korkuluklara tutunarak denize bakarken "İnanabiliyor musun?" dedi George. Ardından "Ben hala o herifin geri dönmüş olduğuna inanamıyorum" diye ekledi.
"Annen ne düşünüyor?" diye sordu Clay. "Bilmiyorum. Ona karşı ne kadar sert davransada sanırım ona hala bir şans vermek istiyor. Eğer ondan gerçekten nefret etseydi en başından ne olursa olsun onu tekrardan evine kabul etmezdi" diye yanıtladı George. Ardından gözlerini Clay'e dikip "yanılıyor muyum?" diye sordu. Derin bir nefes alıp "Bilmiyorum..." diye karşılık verdi Clay. "İnan benim kafam da en az seninki kadar karışık" diye ekledi.
Üzgün bir şekilde başını eğip demir korkuluğa koydu George. "Bu duruma düştüğümüze inanamıyorum" diye söylendi.
"Genel olarak size nasıl davranıyor? Yani geçekten pişman gibi mi?"
"Hayır kesinlikle değil. Annemin iyi kalpliliğini kullanıyor. Elindeki tüm parayı Avustralya'da gazinolarda poker oynayarak bitirmiş ve beş parasız kaldığı için geri bize dönmüş. Bu gayet belli. Sırf ona güvenelim diye iyi davranmaya çalışıyor ama ben ona inanmıyorum. Geldiği üçüncü gün sinirlenip anneme bağırdı. Sonrasında 'Özür dilerim. Biliyorsun zır bir durumun içindeyim. Biraz gergin olduğum için oldu...' falan dedi ama hepsi yalan..."
"Kendine dikkat et George. O adamın size tekrar zarar vermesini istemiyorum. Küçükken yaşadığımız kötü anıların tekrarlanmasından korkuyorum" dedi Clay.
George duraksadı, Clay'e baktı ardından hızla sarıldı ona. Clay ise sımsıkı kucakladı George'u. "Sağol" dedi George. "Her zaman yanımdaydın ve hala burdasın" diye ekledi. Ardından geri çekildi gülümseyerek Clay'in gözlerinin içine bakarken "Ben olsam çoktan benden sıkılıp gitmiştim" dedi.
"Sıkılmak mı? Saçmalama George... Sen benim..."
"Senin ne?" diye sordu George gülümseyek. Clay kıpkırmızıyken dönüp George'un gözlerinin içine baktı, ciddi görünüyordu. Sadece derin bakışlar ve koyu bir sessizlik vardı. Clay'in yeşil gözleri direkt olarak George'un gözlerinin üzerindeyken "Her şeyimsin..." dedi "Sen benim her şeyimsin" diye ekledi yavaşça.
Clay'e kitlenmişti George, gözlerini ayıramıyordu. "Her şey..." diye tekrarladı. "Her şeyden kastın ne?" diye sordu yavaşça. Kalbi hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu.
Clay sessizce olduğu yerde kalkdı, başını öne eğdi, yumruğunu sıkıyordu. Derin bir nefes aldı ardından tekrar George'a baktı. Korkudan alt dudağının bir kısmını ısırırken George'a yaklaştı. Titreyen elini yavaşça kaldırıp George'un yanağına koydu. Hala gözlerinin derinliklerine bakıyordu. "Her şey... Dünya üzeride sevdiğim Her şeysin sen George. Aynı zamanda her şeyden daha değerlisin"
George, daha da yaklaştı Clay'e. Birbirlerine daha önce de yakın olmuşlardı fakat bu kadar değildi... Adeta George'un nefesi Clay'in nefesindeydi. Gözleri, Clay'in gözleri ve dudakları arasında gidip geliyordu. Kalpleri karşılıklı atıyordu, hiç olmadığı kadar hızlı... ikisininde ruhu alev alıyor fakat aynı zamanda titriyordu çünkü korkuyorlardı. İkisi de tam olarak hislerinin farkında değildi ve birbirlerinin ne düşündüğünü bilmiyordu bu yüzden bunca yıllık ilişkilerini tehlikeye atmak istemiyorlardı çünkü birbirlerine çok değer veriyorlardı.
George gözlerini kıstı, artık sadece Clay'in dudaklarını görüyordu, elleri Clay'in omzundaydı. Clay ise ellerini çoktan George'un beline indirmişti. George belinde Clay'in ellerinin titrediğini hissedebiliyordu.
Yavaş bir şekilde dudaklarını iyice Clay'in dudaklarına yaklaştırdı. Clay'i asla bırakmamak ona sonsuza kadar sarılamk istiyordu fakat korkusuna yenik düştü, durdu ve hayal kırıklığı ile bir nefes verdi ardından başını Clay'in omzuna koydu. Sesi titrerken yavaşça "Özür dilerim..." dedi.
Clay, George'un başını okşadı "Neden özür diliyorsun?" diye sordu. George utanç içinde elleri ile yüzünü kapadı "Ne düşüneceğimi bilmiyorum. Seni rahatsız ediyorum"
"Hayır" dedi Clay. "Beni rahatsız etmiyorsun. Lütfen her zaman rahat ol" diye ekledi. "Çünkü rahat olmanı seviyorum, benimleyken rahat ve mutlu olmanı seviyorum, gülümsemeni seviyorum, takındığın her bir ifadeyi seviyorum, bana sarılmanı seviyorum, gözlerinin rengini ve parıltısını seviyorum, gözlerimin içine bakmanı seviyorum, bana her baktığında kafamın içini dolduran düşünceleri seviyorum, dudaklarının arasından çıkan her bir kelimeyi seviyorum, seninle ilgili her şeyi seviyorum George" diye devam etti Clay kıpkırmızıyken.
Öylece durup düşündü George "Bu bir aşk ilanı mı?" Yanılıyor olmalıydı. Kaç yıllık arkadaşı, kendi gibi düz olduğunu düşündüğü arkadaşı... Düz mü? Tekrar içinden geçirdi George "Ben gerçekten düz müyüm?" hislerine anlam veremiyordu. Clay'e hissettikleri aşk mıydı yoksa arkadaşlık mı emin değildi çünkü daha önce bir erkeğe karşı böyle duygular beslememişti. Bir erkeğe bunları hissetmek doğru muydu onu bile bişmiyordu. Peki ya Clay? O ne hissediyordu? Sadece arkadaşına yakın olmaya mı çalışıyordu yoksa bu söyledikleri aşkının ilanı mıydı? Hiç bir şeyden emin değildi George. Tam olarak emin olduğu tek şey Clay'e hissetiklerinin çok farklı duygular olduğuydu...
Cesaretini toplayıp birden "Bana karşı ne hissediyorsun? Yani benim hakkımda ne düşünüyorsun?" diye sordu George.
Böyle bir soru ile aniden karlılaştığı için şaşırmıştı Clay. Sıcak bir gülümseme ile "Seni seviyorum" diye yanıtladı.
"Biliyorum! Sormak istediğim o değildi. Yani beni seviyorsun ama tam olarak..."
"Ne..? Neyi kastediyorsun? Seni tüm kalbimle seviyorum, en yakın arkadaşın olarak" diye yanıtladı Clay.
Duraksadı George. Kalbi sızlamıştı. Derin bir nefes alıp başını öne eğdi. keni kendine sessizce mırıldandı "Arkadaş olarak..."
"Başka bir şey mi olduğunu düşünüyorsun...?"
"Hayır! Elbette hayır! Sadece birbirimze normal arkadaşlardan daha yakınken 'arkadaş' biraz sönük kalmıyor mu?" dedi George. "Haklısın biz arkadaş değiliz. Bu durumda... Sanırım seni ruh eşim olarak tanımlayabilrim, ucube" diye cevapladı Clay gülerek.
"Ruh eşi mi? Aptal sevgililer gibi konuşuyorsun"
"Sevmedin mi?"
"Sevmedim demedim... Sadece..."
"Sadece ne? Sevdin işte biliyorum!"
"Hayır!"
"George benim ruh eşim!"
"Kapa çeneni!"
"George benim ruh eşim!"
...
Bölüm sonu....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Buket Gül
FanfictionGülü seven dikenine katlanır derler ancak sevgisi uğruna ölen zayıf bir ruh, ne kadar dayanabilir? Güllerin dikeni, zehirli birer iğne gibi tüm yüreğine batarken. Canını günden güne yakarken. O zayıf ruhu parçalayıp yok ederken ne kadar dayanabilir...