Bölüm İki - İstanbul'da Bir Yabancı (Düzenlendi)

3.8K 343 60
                                    

Gözlerimi açmadan hemen önce hislerimin yavaş yavaş geri gelmeye başladığını biliyordum.

İlk derin nefesimde neredeyse boğulacağımı düşünerek titrek bir soluk çıktı kurumuş dudaklarım arasından. Başımdaki ağrı gözlerimi açmamı oldukça zorlaştırıyordu ama buna direndim ve gözlerimi araladım. Algıladığım ilk şey elimin altındaki çimenlerdeki.

Yerdeyim.

Çimenler mi?

Hafızamın son kırıntılarında saklanan şey soğuk bir beton zemin üzerinde oluşumdu.

Algılarımı zorlayan ikinci detay ise boğuluyor gibi hissetmemin asıl sebebiydi: Sıcak.

Karman çorman olmuş saçlarımın değdiği boynumdan aşağı akan terler ve boğazıma baskı yapan kabanın verdiği rahatsız edici bunaltı hissi.

Beklemediğim bir hızla doğruldum ve kelimenin tam anlamıyla yerden fırladım. Ayağa öylesine hızlı kalkmıştım ki adeta zemin ayaklarımın altından kayıp gitmişti. Başımın dönüşü ile bir yerlere tutunma ihtiyacı hissettim ve elimi uzattım. Elimin buluştuğu ilk şey bir ağaç gövdesiydi ve bu işleri daha da karmaşıklaştırmıştı.

Gözlerimi kırpıştırdım ve etrafıma baktım. Burası bir parktı ve güven verecek şekilde tanıdıktı. Çatık kaşlarla kafamı çevirdim ve etrafımı biraz daha algılamaya çalıştım.

Parkın en köşesinde, parkı kaldırımdan ayıran kısa taş bir duvarın hemen önündeydim. Duvarın arkasında kalan kaldırımda insanlar bir yerlere yetişmek için koşturuyordu. Parkta çocuklar oynuyor, banklarda yaşlılar oturuyordu. Yutkundum.

Her şey olağan ama değildi.

Gökyüzü öylesine açık ki gözlerimi tam anlamıyla açmamı engelliyor, güneş öylesine parlak ki beni sıcaktan bunaltmaya yetiyor.

Elimi boğazıma götürdüm ve susuzluk hissi ile bir kez daha yutkundum.

''Buraya nasıl geldim?''

Kendi sesimi duyana dek konuşabileceğime olan inancım oldukça zayıftı. Sesim çatallı ve kısıktı. Ağaçtan aldığım destekle birkaç adım atmaya çalıştım ve etrafımda döndüm.

''Burada değildim ki.''

Elimi kırışmış alnıma götürdüm ve düşündüm.

İnşaat, kara kedi ve sert bir düşüş.

Omzumda hissettiğim şüpheci bir dokunuşla yerimde sıçradım.

''İyi misiniz?''

Karşımda duran ada benden birkaç yaş büyük olabilecek bir görünüme sahipti. Sırtında büyükçe bir sırt çantasıyla, başında bir şapka ve elinde bir telefonlaydı. Bana bakarken güneşten kısılan gözleri şüpheciydi. Beni baştan aşağı süzerken ''Duyuyor musunuz?'' diye sordu.

Tuhaf bir tonla ''Evet.'' derken birkaç adım geri çekildim.

İşaret parmağını kaldırdı ve başımı işaret ederken ''Alnınız?'' dedi. ''Emin misiniz iyi olduğunuza? Yardım edebileceğim bir şey var mı?''

Elimi refleksle götürdüğüm alnımda parmağıma gelen kuru kan kırıntıları karşısında ne diyeceğimi bilemedim. Bir elime baktım bir de adama. Zihnimden geçen ilk soru şuydu: Neden tişört giyiyor?

Benim üzerimde bir kaban varken o neden bir tişört giyiyor?

Bir kez daha etrafıma bakındım.

''Hanımefendi?''

MAVİ AY (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin