Bölüm Altı - Yapboz Parçaları

3K 327 47
                                    

Göz kapaklarım yavaş yavaş aralanırken beyaz ışığın yoğunluğu ile kaşlarımı çattım.

Gözlerimi kırpıştırarak başımdaki ağrının anlaşılacak dereceye gelmesine izin verdim. Neredeydim?

Zihnim, hatırladığım son şeyleri birbiri ardına dizerken tüylerim ürperdi. Bir kez daha canım yanarken gözlerimi sıkıca yumdum ve yüzümü buruşturdum.

''Sonunda uyandın.''

Oldukça yakınımdan gelen sesle irkilirken başımı çevirdim ve sesin sahibine baktım. Üç tarafı perdelerle kaplı bu daracık yer bir hastanenin acili olmalıydı. Yattığım sedyenin hemen yanında duran ufak bir taburenin üzerindeydi.

''Hastanede miyim?'' dedim titrek bir sesle.

''Yani, olmamanı yeğlerdim ama evet. Hastanedesin.''

Dünden beri geçmek yerine her saat biraz daha şiddetlenen bu baş ağrısıyla düşünebildiğim ilk şey umarım bana bir ağrı kesici iğne vurmuşlardır, oldu. Tuna oturduğu tabureden kalkarken üzerindeki kıyafetleri ve açık kahve saçları nemliydi. Eliyle alnına düşen saçlarını karıştırıp düzeltirken, ''Seni saatlerce kampüste aradım. Sonra bir telefon geldi.'' dedi. ''Şanslıyız ki çantandaki kâğıdı bulmuşlar. Şimdi daha iyisin ya?''

Ağzımı açıp her şeyi bir çırpıda anlatmak istedim. Her şey üst üste gelip bunca şeyin ortasında allak bullak olmuşken dolduğum bu hisle ne yapacağımı bilemez vaziyette kalakaldım. Birinin beni dinlemesine ve anlamasına ihtiyacım vardı. Her ne kadar kabuğuma çekilip yalnız kalmak ve her şeyle tek başıma savaşmak istesem de bir kez daha birilerinin bana inanmasına, uzun uzun dinlemesine ve bir başka göz olarak yorum yapmasına ihtiyacım vardı. Boğuluyordum ve biri elimi tutup yüzeye çıkarmalıydı yoksa tek başıma çırpınırken daha derine batacak ve bir daha nefes alamayacaktım.

''E-evet ama...''

''Bekle hemen doktora haber vereyim. Yorma kendini.''

Bu vaziyette kendimden bile beklemediğim bir hızla yattığım sedyeden doğrulup bileğine yapıştım ve onu durdurdum. Yüzüne dahi doğru düzgün bakmayan kızdan böyle ani bir atak beklemiyor olmalıydı ki oldukça şaşırdı ve duraksadı.

''Hayır, bir dakika.'' dedim nefes nefese. ''Hemen çağırma ne olur.''

Sıcacık bileğinden elimi hızla çekerken konuşmaya devam ettim.

''Çok ama çok garip şeyler oldu. ''

İlgisini çekmiş olacak ki geri dönüp yeniden tabureye yerleşti ve beni dinlemeye hazırlandı. ''Ne? Ne oldu?'' dedi. ''Gerçi anlattığın her şey çok ama çok garip ama daha garip ne olmuş olabilir bilemiyorum.''

''Biliyorum biliyorum.'' dedim aceleyle. ''Ama bu... Bu da çok çok garip ve ne yazık ki anlatıp konuşabileceğim tek kişi sensin.''

Kaşlarını havaya kaldırarak, ''Ne yazık ki?'' dedi. ''Normal şartlarda buna alınırdım ama kazazede olduğun için duymamış gibi yapacağım. ''

''Öyle değil. Demek istediğim tanıdığım insanlar beni tanımıyorlar. Kimse beni tanımıyor. Sanki... Yokmuşum gibi. Hiç olmamışım gibi.'' dedim ve ekledim. ''Karakolda dedikleri gibi.''

Oturduğum yerden kalkmak istiyordum ama parmağımı kıpırdatmaya bile halim yoktu ve son enerjimi az önce harcamıştım.

''Nasıl yani? Biriyle mi karşılaştın?''

''Evet, arkadaşımı gördüm. Kampüsteki o kafeye geldi. O olduğuna eminim. Kesinlikle o ama... Adı aynı değil.''

Pürüzsüz alnının kırışmasını ve anlamsızca bir ifadeye bürünmesini izledim. Bana deli diyeceğini veya başından savacağını düşünürken bu konuyla ilgili gibiydi.

MAVİ AY (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin