Taksi, tarifime göre ilerlerken ayağımı sallamaktan kendimi alıkoyamıyordum. Arka koltuktan neredeyse fırlayacakmış gibi öne doğru eğilmişken gözüm hep yoldaydı. Taksicinin gözü ise hep bendeydi. Güvenlik görevlileri bir jest yapıp adama bir miktar para verirken özellikle paraya dikkat etmiştim. Bu benim her zaman gördüğüm, olması gereken Türk lirasıydı. Klasik 100'lük banknottu. Bu bana umut olmuştu ama artık gördüğüm şeylere bile inanmamam gerektiğini öğrenmiş olmalıydım ki içim hala rahatlamamıştı.
''Şuradan gireceksiniz.''
İşaret parmağımla gösterdiğim sapağa girdiğinde kalbim neredeyse ağzımda atıyordu. Eve birkaç dakika kalmıştı.
''Geldik sayılır.''
Bunu söyledikten bir dakika sonra sokağa girdik. Refleks olarak bakmaya çalıştığım ilk detay sokağın numarası olacakken taksi o kadar hızlı geçti ki göremedim.
''Hay...''
Dudaklarımı birbirine bastırarak kendimi dizginlemeye çalıştım.
Sakin ol. Sakin ol.
''ORADA!''
Taksici korkuyla yerinde sıçrarken aynadan bana ürkmüş bakışlar atıyordu. Başa çıkmaya çalıştığım yoğun duygularımı bastırmayı deneyerek daha sakin bir ses tonuyla devam ettim.
''Burada durur musunuz?''
Beni bir an önce taksiden atmak ister gibi sokağın ortasında pat diye durdu. Ben de aynı şekilde atlar gibi taksinin kapısını açıp kendimi dışarı bıraktım. Kaç para tuttuğuna bakmayı unuttuğum ise sonradan aklıma gelmişti fakat artık çok geçti. Taksici sanki geri binmemden korkuyormuş gibi basıp gitmişti.
Günün birinde yarım kalmış bir inşaatı gördüğüm için ağlamak isteyeceğim aklıma gelmezdi ama hissettiğim şey tam anlamıyla buydu. Tanıdık bir hisle inşaatın içine girdim ve merdivenlere yöneldim. İlk adımı attığım gibi durdum. Göğsüm hızlı hızlı inip kalkarken soğuğu hissetmediğimi anladım.
Telefonum ve şapkam.
Sanki birkaç dakika önce orada unutmuşum gibi yerinden bir milim hareket etmemiş, nizami bir biçimde duruyordu. Merdivenleri inerken ayağımın kaymasıyla demirlere tutundum. Vücudum bir anda fazla adrenalin salgılamış olmalıydı ki hiçbir şey düşünmüyordum. Hiçbir şey düşünmeyip yalnızca hareket ediyordum. Merdivenleri daha temkinli inip yerde ekranının bir köşesi çatlamış telefonumu elime aldım. Yandaki tuşa bakarak ekranı açtım.
06.12
Görmeyi beklediğim sahne milyonlarca arama, binlerce mesaj veya kapanmış bir telefondu. Ama öyle olmadı. Yeniden aynı hisler geri geldi. Birkaç dakika önce bir kenara bırakmışım gibiydi. Şarjım %50'ydi. Gelen tek şey bir tane mesajdı. Yalnızca bir tane.
Haftalar geçmemişti.
Günler de geçmemişti.
Saatler.
Yalnızca saatler geçmişti.
İşte soğuğu o an tekrar hissetmeye başladım. Dizlerim titremeye başlarken etrafıma baktım. Kimse yoktu. Herkes kötü cadının yaptığı büyü ile derin bir uykuya dalmış gibiydi. Ben ise sanki günlerce uyumamış gibi yorgun ve karmakarışıktım. Ben gitmiştim ama hayat akmaya devam etmiş, saatler geçmiş, ben başka bir yerde günlerce çırpınıp dururken burası bir günü bile tamamlamamıştı. Ben herkesi ararken, kimse beni aramamıştı. Kimse yokluğumu fark etmemişti bile.
Telefonuma yeniden bakıp Beren'den gelen tek mesajı açtım.
Uyudun muu??
Bu kadardı. Hepsi bu kadardı. Bu basitlik öyle komikti ki neredeyse gülecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ AY (Düzenleniyor)
Science-Fiction*WATTYS 2023 Yarı Finalist* Maya, sıradan bir günün sonunda evine dönerken bir inşaatın içerisinde duyduğu seslerle yolunu değiştirir. Bu soğuk havada, inşaatta kalmış siyah kediyi yanına almak ister fakat işler istediği gibi gitmez. Merdivenlerden...