Bölüm Üç - Luna'nın Yeri

3.9K 345 53
                                    

Güneş tepede, sıcak zemin üzerinde yürürken üzerimdeki montu apart topar çıkarıp çantamın kulpuna sıkıştırdım. Üstümdeki yumuşak kazağın boynunu çekiştirirken adımlarım hızlandı. Önümden geçmeye çalışan insanları kelimenin tam anlamıyla ittirerek yürümeyi sürdürdüm. Kafam öylesine karışık, öylesine sersemlemiştim ki dakikalarımı hiçbir şey düşünmeden sadece hızla yürüyerek geçirdim. Korku ve panik dolu gözlerim etrafta dolanırken herkesin yüzüne tanıdık birini görme arzusu ile bakıyordum. Kalabalığın içinden bir kurtarıcı çıkıp gelecek ve beni sarsarak bu kabustan uyandıracaktı.

On beş dakika bu çaresiz düşüncelerim ve korkularımla geçti.

Olması gereken süre sonunda çalıştığım kafenin önündeydim. Derin bir nefes alıp verdim. Dışarıya çıkarılan masalar tamamen doluydu. Krem rengi ve bebe mavisinin tatlı uyumuyla süslenmiş dış mekân, tabelanın rengi, yazı şekli, kapının üzerindeki hilal şeklindeki kapı süsü ve kapının önüne konulan tahta. Her bir detayıyla, her gün ders çıkışı gelip gece yarısına kadar çalıştığım, yalnız anneme daha fazla yük olmamak adına üniversite harçlığımı çıkarttığım kafeydi. Bakışlarım usulca kapıya konulmuş kara tahtaya kaydığında kalp atışlarımı neredeyse kulaklarımda hissettim.

Benim veya kafe sahibi Sevda Hanım'ın yazısına hiç benzemeyen bir el yazısı ile kalınca yazılmış o yazıyı gördüm: 'YAZA MERHABA! DONDURMALI TATLILARIMIZI DENEDİNİZ Mİ?'

Gözlerim neredeyse yerinden çıkacakmış gibi açılırken tahtaya doğru ani bir hamle yaptım ve daha iyi görebilmek adına eğildim.

Yaza merhaba mı?

Göğsüm hızlı hızlı inip kalkarken ''Hayır...'' diye fısıldadım. ''Hayır ya...''

Kafamı hızla kaldırıp bebe mavisi tentenin üzerindeki tabelaya baktım. Güneşten gözlerimi kısıp elimi siper etmek zorunda kalsam da tabelada kafenin isminin yazmadığını gördüm. Parıl parıl parlayan tabelada italik bir el yazısı ile Selene yazıyordu. Doğrulurken tir tir titreyen ellerimi birleştirdim. Etrafıma bakınırken yanlış lokasyonda olup olmadığımı kontrol etme dürtüsü ile doluydum.

Yanlış yerde değilsin, dedi iç sesim. Yanlış olan sensin.

Kafeden gülüşmeler eşliğinde çıkan birkaç kişinin bana çarpıp beni kenara iteklemesi ile sarsıldım. İçeriğe girmek istemek ve istememek arasında korkunç bir ikilem arasında gidip gelirken kendimi tedirgin adımlarla kafenin kapısına doğru giderken buldum. Mavi kapıdan içeriye girerken dizlerim öyle titriyordu ki. Dün gece tüm masaları temizleyip çıktığım, güvenle kapattığımdan emin olduğum kafenin ortasında durdum. Tüm masalar neredeyse doluydu. En son ödeme aldığım ve konuşmalarıyla hafızama kazınan iki kızın olduğu beş numaralı masaya baktım. Genç bir çift birer kahve eşliğinde sohbet ediyor, hararetli bir şeyler tartışıyorlardı.

''Merhaba, hoş geldiniz.''

Bir yerlere yetişme telaşıyla, üzerinde benim giydiğim önlüğün tıpa tıp aynısı olan kısa boylu bir kız yanımdan hızla geçip gitti. İyi bir refleksle kızın kolundan tutup son anda durdurdum.

''Pardon?''

Sesim neredeyse bağırır gibiydi, öyle ki birkaç masa dönüp bize bakmış belki de yargılamıştı.

Kız endişe ile kolunu benden kurtarırken kaşlarını çattı. ''Buyurun?''

Beni baştan aşağı süzerken tedirgin ve şüpheci gözüküyordu.

Kısa boylu, çelimsiz ve iri gözlü belki de benden birkaç yaş küçük bir kızdı. ''Sen...'' dedim tam olarak ne diyeceğimi bilemeyerek. ''Sen... Sen burada mı çalışıyorsun?''

MAVİ AY (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin