3K olmuşuz. Nasıl mutlu oldum ağağağağağ ❤️
Keyifli okumalar, diliyor; oy ve yorumcuklarınızı beklediğimi dile getirmek istiyorum. Bölümde 20 görüldü oluyor ama 2 oy var ne hikmetse :)
Yüksek Sadakat - Kafile
🍫🌼
Bazen oyunda yapamayınca telefonu duvara fırlatmak yerine oyundan çıkar kendimizi sakinleştirirdik ya hani? Ben de tam olarak şu anı dondurarak ortamdan çıkmak istiyordum. Çünkü Kağan sırıtarak bana baktıkça bir sonraki hamlemi kafamda kuramıyordum. Bir savaşın ortasında, üzerime yağan mermileri boş boş izliyordum.
Kafamı iki yana salladım. "Ne alaka ya?" dedim mırıltı şeklindeki bir sesle.
"Ha o zaman kıskandın?" Arkadaşlar, Kağan iyi bir oyuncuymuş. Savaştığı ortamı bile ezberlemiş çocuk.
Göz devirdim. "Kağan konuyu nereye çekmeye çalışıyorsun?" diye sordum ve önümdeki köfteye çatalımı batırarak ikiye böldüm ve ağzıma attım. Neden bir anda agrasif biri olmuştum ben de kestiremeniştim.
"Bana olan aşkını ne zaman itiraf edeceğini soracağım yere Umay." İşte şimdi kesin ölecektim! Çünkü köfte nefes borumu tıkamıştı. Deli gibi öksürürken Kağan hemen ayaklanıp yanıma geldi. Sırtıma birkaç kere vurdu, endişeli bakışlarını üzerimden çekmeyerek.
Öksürük geçtiğinde Kağan, bir bardak suyu uzattı. Titreyen elim ile suyu aldım ve birkaç yudum aldım. Bu çocuk beni öldürmeye ant içmişti bu gün sanırım.
"İyi misin?" dedi endişeli sesi ile. Kısık bir şekilde, "Evet." dedim. Kağan tekrar yerine otururken köfteden ağzına bir tane atmıştı. Yanağında ki gamzeler kendi cemiyetlerini kurmuş, gözleri Kahve Köpüğü Cumhuriyeti'nin başkenti hareleri ile el sıkışırken gözlerimi kaçırdım.
Annem tatlıları getirdi, herkesin karşına bir tabak bıraktı. Tatlılarımızı da yedikten sonra Kağan gitmesi gerektiğini söylemişti. Kapıdan çıkktığı anda ben bir şey söylemezken annemin bakışları altına kalmanın verdiği his ile, "Görüşürüz, Kağan." diye mırıldandım. Annem içeri girdi. Neden böyle bir şey yaptığını sorguladım birkaç saniye. Sonra da Kağan ile göz göze gelip bunu erteledim.
Bakışlarındaki ışık apartmanı aydınlatacak şekildeydi. Gülümsedi. "Görüşeceğiz," deyip göz kırptı ve merdivenlerden çıktı.
Ben de olduğum yerde kaldım birkaç dakika ve mallığıma göz devirip içeri girdim.
••
"Anne, ben dışarı çıkıyorum. Sitenin parkında olacağım." diye mutfağa doğru bağırdım. Annem beni onayladığında mavi kazağım ve siyah mom jean pantolunuma uyan siyah spor ayakkabılarımı giydim.
Bu gün cumartesiydi, dersane yoktu. Biraz dinlenecek ve keyif yapacaktım. Tabii bu keyifim apartman sitesinin parkında, bankların üzerinde oturmaktan ibaretti.
Apartmandan çıkıp sitenin parkına doğru birkaç adım attım. Baharın güneşi insanları buraya atmıştı sanırım. Salıncaklar da tahterevalli de ve kaydıraklar da olan çocukların neşeli çığlıkları gülümseme sebep oldu. Ortam huzur veriyordu bana. Buna rağmen ormana doğru giden patikaya doğru yürüdüm. Bir bank vardı yolun hemen üzerinde. Severdim orayı.
Patika yola girdiğimde biraz ilerledim ve bankın üzerinde kafasını geriye doğru atmış, bacaklarını uzatarak oturan Kağan'i gördüm. Uzun boyu yüzünden banka sığamaması komik gelmişti. Gülümseyerek yanına ulaştım.
Tam karşında durduğumda elim ile gözlerinin üzerine gölge yaptım. Neden böyle bir şey yaptığımı bilmiyordum, içimden bir anda gelmişti. Kağan gözlerini araladı, yüzüme dokundu bakışları. O tebessüm ettiğinde elimde olmadan gülümsedim.
"Bak uzun boylu olmanın zararları da varmış. Benim gibi orta boyda olmak en güzeli." Dediklerimden hemen sonra kafasını kaldırarak yüzüme baktığında güldüm. Şu hâli cidden komikti. Elimi indirdim.
Bakışları gülen yüzümü gördüğünde keyiflendi sanki. "Bak ben sana gelmeden sen bana geldin." Söylediğim şeyi es geçmesine göz devirerek baktım ona.
Gardımı aldım. "Nereden bileyim senin burada olduğunu?" dediğimde güldü. Sürekli gülüyordu yahu bu çocuk da. Hayır yani gamzelerinin hatrı var, bir şey diyemiyorum.
"Altıncı his," diye karşılık verdi. Her şeye de bir lafı vardı. "Bence biz çıkmalıyız, Umay." Gözlerim büyürken gülmeyi denedim. Ama nefeslenir gibi bir ses çıkarabilmiştim sadece.
"Laf cambazı mısın sen acaba? Konu nereden nereye geldi." dedim kaşlarımı kaldırarak.
Sırıttı. "Sen de lafı geçiştirmekte ustasın. Merak etme," Göz kırıp sol tarafına elini iki kere vurdu. "Ayakta kaldın otursana." Yeni farkına vararak yanına çöktüm. "Eee," dediğinde kahverengi harelerine baktım. Kahve köpüğü gibi duruyordu gözleri. Demiyordum boşuna Kahve Köpüğü Cumhuriyeti diye...
"Eee," diye mırıldandım ben de. Ne konuşacaktık ki?
"Nasıl gidiyor?"
"Eh işte. Matematik zorluyor biraz ama idare edeceğiz." dediğimde anladım der gibi başını salladı. "Senin? Yani nasıl gidiyor?"
Vücudunu bana döndürdü. "Tıp zor be Umay. Mesela birkaç hafta sonra önlük giyeceğim." Kaşlarım havalandı.
"İlk senende mi?" diye sordum merakla. Başını salladı. "Hı hım. İlk sene böyle bir şey var, boşver."
"Çok iyi." dedim ben de. İlk sene önlük giydiklerini bilmiyordum. "Güzel bir his olacaktır, sevindim senin adına."
Gülümsedi. Gamzeleri, kendine yeni cemiyet kurmuştu yanaklarında. Bakışlarım, gamzelerine birkaç saniye oyalandı, sonrasında gözlerine çıktılar.
Şu an şöyle bir anda olmamız garip geliyordu ama iyi de hissettiriyordu.
Ne yapacağımı bilemiyordum.
"Sen harbi malsın."
Ve o kutsal iş ses...
🌼🍫
Alıntılar var daha fazlası için ig: watty.gamzelikizinizz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Papatya & Çikolata | Texting
Ficção AdolescenteKağan: Sana göre biz iki iyi arkadaşız değil mi? (21.43) Umay: Evet. Ne oldu ki? (21.50) Kağan: Bana göre değiliz. Umay: Ne? Umay: Ne demek istiyorsun Allah aşkına Kağan? Kağan: Diyorum ki, şu dünyada tek başına savaşmana izin vermeyeceğim Umay: Kağ...