13

19 4 0
                                    

sonun da hedeflenen yere varmışlardı.  kocaman bir buz pateni sahasının önündeydiler. her yer çok kalabalıktı. kibum gerilmişti.
"açılış konuşması yapacağını bilmiyordum çok fazla gazeteci gelmiş."
"seni bilgilendirmem gerekirdi özür dilerim."
"önemli değil. alışkınım zaten böyle şeylere."
kibum öyle söylese de gergin olduğu her halinden belliydi. minho kapısı açılmadan önce bir saniyeliğine onun elini tutup sıktı. kibum bu küçük hareket ile biraz olsun rahatlamıştı. o an da onunda kapısı açılmış ve iki görkemli kraliyet ailesi arabalarından inmişti.
minho göz ucuyla kibumu kontrol ettikten sonra onlardan önce gelmiş olan kardeşini görüp ona gülümsedi.
taemin de ona gülümseyip selam verdi.
"hoş geldiniz kralım. açılış için sizi bekledik."
minho da onu resmi bir şekilde selamlayıp konuşmasını bekleyen insanlara döndü.
"merhaba umarım sizi uzun zaman bekletmemişimdir." jonghyun a dönüp konuşmaya devam etti. "misafirlerimize içecek ikram edelim."
kibum herkesin minho ya nasıl hayranlıkla baktığını görünce kıskanmadan edemedi. tüm bakışları önüne geçerek engellemek istiyordu.
"evet sizi daha fazla bekletmeden bir şeyler söylemem gerekiyor sanıyorum. bu buz pateni sahasını tüm kore vatandaşları adına japonyaya hediye ediyorum. personelinin özellikle seçildiği sahamız özellikle küçük çocuklarımızın eğitimi için olacak. 200 kişilk barınma sağlayabilen kapasitesiyle bu konuda kendini geliştirmek isteyen profosyonel sporcularımıza kolaylık sağlayacağız. iki ülkenin daha güzel işlerde birlikte olması dileğiyle izin verirseniniz konuşmamı bitiriyorum. sormak istediğiniz bir şey varsa cevaplamak isterim."
bir gazeteci söz aldı.
"200 kişilik konaklama dediniz efendim peki bu sporcularımızın aileleri?"
"onu bende söyledim ama eğitmenlerimiz kesinlikle karşı çıkınca bir kral olsanız bile sessiz kalmak zorunda oluyorsunuz. çocukların eğitimini engelleyebiliyormuş."
"anladım efendim teşekkürler."
"ben teşekkür ederim başka?"
saha ile ilgili bir kaç soru daha sorulduktan sonra minhonun beklediği soru geldi.
"efendim konu ile alakasız fakat herkes ne zaman evleneceğinizi merak ediyor."
jonghyun lafa girdi.
"özel bir soru bu hanımefendi..." minho jonghyunu susturdu.
"önemli değil... sorunuzu cevaplayayım. en yakın zaman da."
bunu der demez bir uğultu yükseldi. başka bir gazeteci lafa girdi.
"kim efendim. tanınan biri mi?"
minho dönüp kibuma baktı.
"bu şimdilik ben de kalsın. zaten fazla bile konuştum sanırım ama şöyle söyleyeyim ülkelerimizi daha da yakınlaştıracağına eminim. hadi artık içeriye girelim."
kralın emriyle herkes içeriye girmişti. her yaştan ve her milletten çocuk onları görünce selam verdi. minho da onları selamladı.
"ne duruyorsunuz çocuklar benimle vakit kaybetmeyin hadi eğlenmenize bakın." çocukların yaşça küçük olanları kahkahalarla buz pistine koşmaya başladılar minho onları gülümseyerek izledi.
"bu arada hediyelerinizi de almayı unutmayın." bu sefer daha büyük ses tufanıyla çocukların hepsi koşturmaya başlamıştı. minho onların mutlu olmasıyla iki kat mutlu olmuş yüzündeki gülümseme silinmiyordu. kibum onun çocuk sevgisine biraz üzülmüştü ne de olsa ikisinin asla çocuğu olamazdı.
"çocukları bu kadar çok sevdiğini bilmiyordum minho."
"nasıl sevmem ki onlar hepimizin geleceği." sonra kibum a dönüp konuştu. "sence ilerde çocuk sahiplenmeyi başarabilir miyiz? yani biliyorsun haklım bu konu da biraz keskin kararlı.  sence ikna edebilir miyiz?"
kibum onun bu söylediğiyle şok olmuştu. hiç bir şey söylemeden minho bakmaya devam etti. minho durumu yanlış anlamış konuşmaya devam etti.
"özür dilerim yani ben senin istemeyeceğini düşünemedim..."
kibum hızla lafa girdi. "hayır hayır istemiyor değilim."
"anladım." dedi  minho hala yüzü biraz düşüktü. "tabi erken bunları konuşmak için seni anlıyorum."
"minho hayır yanlış anlıyorsun. ben sadece senin böyle bir düşüncen olmasına şaşırdım yoksa bu beni çok mutlu eder ve yemin ederim eğer o duruma gelebilirsek halkını ikna etmek için elimden gelen her şeyi yapacağım."
minho ona gülümsedi.
"şu an seni öpmemek için kendimi zor tutuyorum..."
jonghyun bununla boğazını temizledi.
minho konuyu hemen değiştirdi.
"hadi biz de kayalım." dedi eğitmenlerle kaymaya çoktan başlamış çocuklara bakarken.
kibum kıpırdamadı.
"şey ben sadece izlesem daha iyi olacak sanırım."
"saçmalama kibum. neden?"
"pek iyi değilim ben kayma konusunda. gerçi eğitmenler var ama onlar çocuklarla ilgilensinler."
minho sırıttı.
"sizin eğitmeniniz özel bekliyor prensim."
"ne gerçekten mi? nerede?"
minhonun sırıtışı daha da büyüdü ve kendini işaret ederek konuştu.
"tam karşınızda duruyor efendim. emrinizdeyim."
kibum da sırıttı.
"asıl şu an sen saçmalıyorsun minho. ikimizi de sakatlayacağım."
"merak etme ben ikimizi de korurum. hadi gel." dedi minho elini kibuma uzatarak. kibum önce minhonun eline baktı bir müddet.
"amin misin?" diye sordu son kez.
"evet kibum... hadi ama artık insanlar bakmaya başladı." kibum elini minhonun eline koydu ve ikisi sonunda hazırlanıp buz pistine çıktılar. kibum fazlasıyla dikkatli ilerliyor minho ise onun ne yapacağını merakla izleyordu. kibum yanından hızla geçen çocukla dengesini kaybetti ve düşmesinin etkisiyle gelecek olan darbeyi bekledi fakat  buzun soğu yerine sıcacık kollarda olduğunu fark edince derin bir nefes aldı. minho onu söz verdiği gibi korumuştu. yüzler birbirlerine çok yakındı. kibum onun nefesini hissedebiliyordu.
"ben de şu an seni öpmek istiyorum minho."
"beni zorlama öperim bak." kibum sırıtarak minhonun kollarından ayrıldı. dizlerini hafifçe kırarak teşekkür etti.
"teşekkürler hayatımı kurtardınız kralım."
minho gülümsedi kibum konuşmaya devam etti.
"her konuda böyle yetenekli misin gerçekten."
minho daha çok güldü.
"daha hiç bir şey görmedin hayatım."
jonghyun yine boğazını uyarı manasında temizleyince minho sinirlendi.
"bana bak jonghyun sinirimi bozmaya başladın artık."
kibum endişelense de jonghyunun umursamaz ifadesini görünce ikisinin ne derece yakın olduğunu merak etmeye başladı. minhonun kolundan çekiştirdi.
"hadi gidelim. sinirini bozma."
"ama kaçıncı oldu." dedi minho. jonghyun gözlerini devirdi.
"boş ver hadi minho gidelim." minho onun peşinden giderken jonghyun a son bir ters bakış atmayı ihmal etmedi. ikisi pistte jonghyundan uzaklaştıklarında kibum kendini daha fazla tutamayıp sordu.
"jonghyunla ne zamandır tanışıyorsunuz?"
"eski bir mevzu." kibum iyice meraklanmıştı.
"anlatmayacak mısın?"
"anlatılacak bir şey yok ki..."
"tamam." dedi kibum biraz bozulmuştu. hafifçe minho ile arasını açıp farklı yöne doğru kaymaya başladı. minho onu hızla yakaladı.
"hey neler oluyor?" dedi sessizce.
"hiç bir şey kayıyorum işte istediğin gibi."
"böyle bir şeyi istemediğimi gayet iyi biliyorsun söyle ne oldu birden bire."
kibum cevap vermeden kaymaya devam etti. minho da onun peşinde bir an düşündü ve anladı.
"olamaz değil mi? jonghyun u kıskanmış olamazsın." kibum daha da bozulmuş karşısındaki adamın onu sevmediğini biliyordu ama kıskanmaya da hakkı yok muydu yani. kıskanmıştı işte. minho konuşmaya devam etti.
"joghyun ile taemin benim için aynılar kibum gerçekten onu kıskanmana gerek yok. nasıl tanıştığımızı anlatmak istemedim çünkü jonghyun annem öldüğünde yanlızlık çekmeyeyim diye babam tarafından bana verilen bir hediyeydi en başta bu konuyu konuşmayı gerçekten hiç sevmiyorum. babamın taktir etmediğim birden fazla yönü var maalesef. tabii jonghyunu hayatıma kattığı için memnunum ama katış şekli..."
kibum elini minhonun koluna uzatarak onun susturdu.
"tamam özür dleri aptal bir kıskançlıktı. belli ki konuşmakta zorlandığın bir şey bu devam etme lütfen."
minho ona gülümsedi.
"teşekkür ederim. artık sevgilimle yanyana kayabilir miyim?"
kibum ona gözlerini devirip kaymaya devam ettti.

...KARDEŞİM İÇİN...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin