6

847 51 10
                                    

🍀

''Ayseri hatun. Y-yardım...''

Kalbim bu sefer korkuyla teklerken nefesimi tuttum. Sesi çok kötü geliyordu. Ahizenin diğer ucundan başka bir ses gelmeyince paniklememe engel olamadım. 

''E-ertuğrul? İyi misin, neler oluyor?''

Ses gelmiyordu. Gözlerimin dolduğunu hissettim. Ağzımdan kaçan hıçkırığı durdurmak için elimin tersini dudaklarıma bastırdım. Allah'ım n'olur ona bir şey olmasın.

''Ertuğrul iyi misin, bir şey söyle?''

Telefonunun ucundan küçük bir hışırtı geldikten sonra yabancı bir adamın sesini duydum. 

''Hanımefendi, beyefendi tanıdığınız sanırım. Yanında sizin numaranız vardı. Gelebilir misiniz?''

Başımla hızla onayladım ama adamın göremeyeceği aklıma gelince sesimi bulmaya çalıştım. ''Adresi söyleyin lütfen.''

Adamdan adresi aldıktan sonra arabamın anahtarlarını alıp hızla evden çıktım. Evime yaklaşık kırk beş dakikalık bir restorandaydı. Durumu telefonda konuşamayacak kadar kötüydü ama adamlar ambulansı çağırmadığına göre o kadar da kötü olmamalıydı. Kafam karmakarışık olurken içimdeki endişeyle baş etmeye çalışıyordum. Ona bir şey olursa vicdan azabı çekerdim. 

Restoranın önüne arabamı rastgele bırakıp koşarak içeri girdim. Ertuğrul bir sandalyede oturmuştu, başı önüne eğikti. Koşar adımlarla yanına ilerleyip yüzünü avuçlarımın içine alıp kendime çevirdim. Gözleri açıktı ama karşısındakini görmüyormuş gibi bayık bakıyordu. Dün alnına yapıştırdığım yara bandı yoktu ve tekrar kanıyordu. Yüzünde küçük küçük kesikler vardı. 

Benim olduğumu fark edebildiğinde rahatlamış bir şekilde nefesini verse de yüzünü yavaşça ellerimin arasından kurtarmıştı. İçim sızlarken geri çekilip kolunu kaldırdım ve omzuma attım. Bana dokunmamak için bin bir çaba sarf ederek ayağa kalktı. Kolunu çekmek istediğinde engel olmaya çalışsam da başaramamıştım. Sinirle yanımızdaki garsona döndüm. Muhtemelen beni arayan oydu.

''Yardım edebilir misiniz? Ben taşıyamıyorum da.''

Adam nazikçe gülümseyip bana başını salladı ve yerimi alıp Ertuğrul'un kolunun altına girdi. Bu sefer çekinmeden adama yaslanmıştı. Sinirli adımlarla önlerinden yürürken aklıma gelen şeyle 'zınk' diye yerimde durdum. Yoksa eşcinsel miydi?

Benim durmamla onlar da durmak zorunda kaldığı için garson nefes nefese konuştu. ''Abla yürüsen mi? Abi çok ağır.''

Kendime gelip hızla arabaya yürüdüm ve arka kapıyı açtım. Garson zor bela Ertuğrul'u arkaya yerleştirip geri çekildi. Kızarmış yüzünü bana çevirdiğinde gülmemek için kendimi zor tuttum. İyi ki Ertuğrul'u ben taşımamıştım yoksa cenaze işlerini aramak zorunda kalabilirlerdi.

Garsona teşekkür edip sürücü koltuğuna geçtim ve arabayı çalıştırdım. Dikiz aynasından Ertuğrul'a küçük bir bakış attığımda garip garip arabanın içini süzdüğünü fark ettim. Bakışlarımız dikiz aynasından kesiştiğinde boğazımı temizleyip önüme döndüm. Yola çıkarken sessizliği bozmaya karar verdim. 

''Ne oldu sana? Nasıl yaralandın?''

Bana küçük bir bakış atıp başını camdan dışarı çevirdi. Konuştuğunda sesi pürüzlü çıkıyordu. ''Yurduma dönmeye çalışırdım.''

Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatıp bakışlarımı yola çevirdim. ''Bulabildin mi?''

Gözlerini kapattığında suratında acı çeken bir ifade belirdi. ''Bulamadım.''

Mutlu Günler SandalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin