Merhabaaaaaaaalar efeniiiiiiiim
Hepinize şirine kadar tatlı okumalar dilerim 💃🏻
Kahvaltımı ettikten sonra -kahvaltılık gevrek ve süt tabii ki- üstümü değiştirmiş ve Şirine'yi çantasına koyarak evden çıkmıştım. Sanki dün gece yağmur yağmamış gibi günlük güneşlik bir hava vardı. Yerlerin kuru olduğunu fark edince köpeğimi çantadan çıkarıp tasmasını taktım ve parkın içinde dolaştırmaya başladım. Tabii çocuklar sağ olsun iki adımda bir durmak zorunda kalıyordum.
Şirine'nin tatlılığına ve minikliğine aldanıp sevmeye çalışıyorlardı ama benim annesi gibi cazgır olan kızım yanına gelen çocuklara dişlerini gösterip hırlamaya başladı. Çocuklarının kolunun bacağının yerinde kalmasını istediğim için Şirine'yi kucağıma alıp yola öyle devam ettim. Başımıza bir bela daha sarmaya gerek yoktu şimdi hiç.
Bela deyince aklıma yine Ertuğrul düştü. Acaba ne yapmıştı? Evini bulabilmiş miydi? Numaramı vermiştim ama nedense içimden bir ses aramayacağını söylüyordu. Zaten adamın beni sürekli terslediğini göz önüne alırsak aramaması çok normaldi.
Olduğum yerde durup ayağımı sinirle yere vurdum. Nasıl beni aramazdı ya?! Çirkin miydim ben de aramıyordu beni?
Sinirle homurdanıp yürümeye devam edecektim ki telefonum çaldı. Olduğum yerde zıplayıp küçük bir çığlık attım ve Şirine'yi sol koluma geçirip eteğimin cebindeki telefonumu çıkardım. Ekranda yabancı bir numara olmasını dilemiştim fakat maalesef ki platoniğim arıyordu.
Aşk üçgeni mi başlıyor ayol yoksa?
İçime derin bir nefes çektim ve telefonu yanıtlamamaya karar verip kapatmasını bekledim. Uzun uzun çaldıktan sonra kapandığında cebime koyup yürümeye devam ettim. On beş dakikalık yürüyüşün ardından Armağan'ın evine geldim.
Armağan başarılı bir bilgisayar mühendisiydi ve prestijli bir şirkette üst düzey bir pozisyonda çalışıyordu. Maaşı oldukça yüksekti, gökyüzünü sevdiği için bir gökdelenin kırk beşinci katında yaşıyordu. Bana da defalarca kez ev arkadaşı olmayı teklif etmişti ama kabul etmemiştim. Ben pencereden bakamazdım bile. Başım falan dönerdi düşerdim ben kesin. Parçalandıktan sonra pek de güzel bir ceset olmazdım sanırım.
Gökdelenin girişindeki güvenliğe kimliğimi gösterip Armağan'ın daire numarasını söyledim ve asansöre yöneldim. Asansör yukarı çıkarken küçük kol çantamın içinden Şirine'nin ayakkabılarını çıkardım ve patilerine geçirdim. Armağan çok fazla titiz bir insan olduğu için Şirine'nin çamur içindeki patileriyle onu sınamaya gerek yoktu şimdi. Aslında direkt köpeğimi evinde istemiyordu ama saatlerce tüy dökmediğini anlatıp onu ikna etmeyi başarmıştım.
Sonunda asansör durduğunda inip kapıya tekme atmaya başladım. İçerden bağırdığını duyunca kendimi geri çekip Şirine'yi yüzümün önüne kaldırdım. Armağan söylenerek kapıyı açtı ve hoş geldin bile demeden içeri döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mutlu Günler Sandalı
Novela Juvenil''Destuuuur! Az edep hatun!'' Hatun dedin ya, işte orada bir yakınlaştık seninle... *Bu kitaptaki tüm kişi, kurum ve kuruluşlar hayal ürünü olup, gerçeklikle hiçbir bağlantısı bulunmamaktadır. Tamamen mizah amaçlı yazılmıştır.*