''Şimdi bir saniye, ben doğru anladım, değil mi? Evinin nerede olduğunu bilmiyorsun?''
Küçük bir iç çekip masaya çevirdi bakışlarını. ''Bilsem burada durmazdım, hatun.''
Hıh, durmazmış. Biz sana çok meraklıyız sanki. Meraklıyız Ayseri, kabul et.
Ay acaba arabayla çok sert çarpmıştım da hafızasını mı kaybetmişti? En başında hastaneye götürmeliydim bu adamı. Tamam çok hızlı çarpmamıştım ama beyin travması geçirmiş olması muhtemeldi. Bense burada durup hülyalı bakışlarla adamı süzüyordum resmen.
''Peki arayabileceğimiz bir tanıdığınız falan da mı yok? Çağırıp sizi almalarını isteyebiliriz.''
Alnı sıkıntıyla kırıştığında elini saçlarından geçirdi ve o an libidom çatıyı delmeye çalışıyordu. Şaka yapmıyorum, gerçekten tavanda bir delik oluşmaya başlamıştı.
''Tanıdığım var amma velakin çağırmak mümkün değildir.''
Konuşmama fırsat vermeden devam etti. ''Yakınlarda bir han varsa gideyim ben. Sağ ol her şey için, hatun.''
''Han var mıdır bilmiyorum ama birkaç sokak ötede bir otel var. Gerçi biraz pahalı bir yer ama. Paranız var mı?''
Gözlerini kısıp biraz düşündü. ''Biraz sikkem vardı lakin gölde düşürdüm sanırım.''
Sikke? Şu eski altından olan para?
Hâlâ ayakta dikildiğimi fark edince masanın karşısına geçip oturdum. Aklıma değişik değişik ihtimaller geliyordu. En kuvvetlisi de bu adamın kendini eski dönemde yaşayan bir deli zannetmesi ihtimaliydi. Eğer öyleyse çok üzülürdüm.
Gözleri yine bana hiçbir şekilde değmezken dirseklerimi masaya yaslayıp yüzüne baktım. Bakışlarımdan rahatsız olduğu belli olurcasına kıpırdansa da sesini çıkarmadı.
''Yüklü miktarda paran yoksa o otelde kalamazsın. He diyorsan ki ben zenginim o zaman gidebilirsin tabii.''
Gözlerini mutfak tezgahında bir süre gezdirdikten sonra sonunda bana baktı. Allah'ım sonunda! Bakmasaymış keşke Ayseri.
''O, para, sende varsa biraz borç verebilir misin hatun? Muhakkak geri öderim.''
Ay hırsız mı yoksa?! Kollarımı göğsümde kavuşturup kıvırcık saçlarımı omzumun arkasına attım.
''Ne münasebet canım! Bir otel odasına yüzlerce lira verecek kadar zengin değilim maalesef. Hem bir öğretmen maaşı ne kadar biliyor musun sen? Ayrıca ne bileceğim senin geri getireceğini paramı? Hırlı mısın hırsız mısın nesin bel-''
''Yeter be hatun ne çok konuşursun!''
Gözlerim kocaman açılırken elimi şaşkınlıktan ağzıma götürdüm. Bana, bana, bana, çok konuşuyorsun mu dedi o?! İçimdeki cazgır derhal savunmaya geçti.
''Aa şuna bak. Hem sana evimi açıyorum insanlık ediyorum bir de bana çok konuşuyorsun mu diyorsun? Tabii ki de konuşacağım benim evim değil mi sonuçta burası? Allah Allah ya!''
Ellerini pes ediyormuş gibi havaya kaldırdı. Mutfağa kısa süreli bir sessizlik çökerken Şirine'nin mutfağa girdiğini fark ettim. Yanından geçerken Ertuğrul'a küçük bir bakış atıp benim sandalyemin altına kıvrıldı. Gözüm kolumdaki saate takıldığında bire geldiğini gördüm. Çok şükür ki yarın hafta sonuydu da öğlene kadar uyuyabilecektim. En sonunda sessizliği bozan ben oldum.
''Madem paran yok bu gecelik salonda yatabilirsin. Ama sakın ters bir hareket yapmaya kalkma. Bakma böyle küçük bir şey olduğuma yumruğu bir koyarsam yıldızları sayarsın.''

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mutlu Günler Sandalı
Novela Juvenil''Destuuuur! Az edep hatun!'' Hatun dedin ya, işte orada bir yakınlaştık seninle... *Bu kitaptaki tüm kişi, kurum ve kuruluşlar hayal ürünü olup, gerçeklikle hiçbir bağlantısı bulunmamaktadır. Tamamen mizah amaçlı yazılmıştır.*