mahvoluşum

140 19 10
                                    

Önünde durduğumuz eve bakmaya korkuyor, kafamı arabanın içine doğru eğiyordum. Polisler çoktan araçtan inmiş ve evin önünde toplanmışlardı. Cesaretimi toplayıp kafamı kaldırdığımda ön camdan ihbarı yapan kişi olduğunu tahmin ettiğim yaşlı bir amcanın polislere eliyle evi göstererek bir şeyler anlattığını gördüm.

"Evet, evet. Size diyorum ya, aceleyle evden çıkıp taksiye bindi ve kaçıp gitti," dedi yaşlı amca köy aksanıyla konuşurken.

"Anlıyorum, peki yüzünü görebildiniz mi?" Polis elindeki küçük not defterine bir şeyler not alırken amca kafasını iki yana sallamıştı.

"Hatırlayamıyorum lakin görürsem tanıyacağıma eminim!"

"Hmm, pekala önce eve girip bir bakalım," dedi polis astlarına üstü kapalı bir emir verirken. Etrafta yeni gelen polisler dolaşırken arada bir bana bakıyorlar, kaçmadığımdan emin oluyorlardı. Özellikle kadın polis bana huzursuz bir şekilde bakıyordu çünkü burada olmamam gerektiğini biliyordu. Üfleme cihazının pilinin bitmesi yetmezmiş gibi bir de olay yerine belki de alkol kullanmaktan ceza alacak birini getirdiğini kimsenin öğrenmesini istemiyor gibiydi. Bir an önce buradaki işini bitirip beni karakola götürmek istiyordu fakat bilmiyordu ki bu sabah arayacakları kişi ben olacaktım.

10 dakika önce evin içine girmiş olan genç polislerden biri eliyle ağzını tutarak evden çıkmış ve koşarak kendini evin bahçesinden dışarı atmıştı. Fazla ilerleyemeden bir duvarın önüne eğilip midesini tutarak kusmaya başlarken etrafına dışarıdaki polisler toplanmış ve ona ne olduğunu sormaya başlamışlardı. Yavaş yavaş gökyüzünün koyu turkuaz rengine dönmesiyle birkaç mahalleli de balkonundan bakmaya başlamış ve hatta dışarı çıkmışlardı.

Uzun beyaz bir aracın farları dikiz aynasından gözlerime çarptığında kafamı kaldırıp camdan gelen araca baktım. Aracın kapısı açılmış ve içinden 55 yaşlarında, sert bakışlı bir adam inmişti. Adam yavaş adımlarla etrafı inceleyip evin bahçesinin önüne geldiğinde herkes saygıyla başını eğdi. Onun dedektif olduğunu anlamam uzun sürmemişti.

Sert bakışlarını kusmayı bitirmiş, kendine gelmeye çalışan polise çevirdi.

"Affedersiniz efendim," dedi genç polis utançla başını eğerek. Dedektif soğuk bakışlarını beklemediğim bir anda bana çevirdiğinde kalbim teklemişti. Sanki buradan onları izlediğimi en başından fark etmiş gibi irisleri direkt beni bulmuştu. Elleri cebindeyken yanındaki kadın polise doğru dönmeden bana bakarak konuştu,

"O kim? Ne işi var burada?" dedi ben çoktan kafamı aracın içine gömerken.

Kadın polis başını yere eğip, "Kontrol esnasında dikkatimi çekti, şüpheli bulduğum için karakola götürecektim ancak ihbar üzerine buraya geldik efendim," dedi. Dedektif kimsenin beklemediği bir anda bağırınca korkuyla sıçramış ve tekrar kafamı kaldırıp oraya bakmıştım.

"İşinizi düzgün yapın! Derhal karakola götürün," demiş ve kendisine uzatılan tıbbi eldivenleri giyerek sert adımlarla evin içine doğru hızla yürümeye başlamıştı.

Birkaç dakikanın ardından bulunduğum aracın ön kapıları açıldığında ve iki erkek polis araca bindiğinde çoktan yola çıkmıştık. Arabada çalan hafif şarkı başımı ağrıtıyordu, veya başımı ağrıtan şey geceden kalma olmama rağmen gözümü açtığımdan beri oradan oraya sürüklenmem olabilirdi fakat sesimi çıkaramazdım. Başım deli gibi ağrıyordu ve nefesim düzensizleşiyordu. Kulağımın çınlaması bir anda kesildiğinde etrafımdaki her şeyi duyar olmuştum. Ağlayan bir bebeğin sustuktan sonraki sakinliği gibiydi.

Sürücü koltuğunun yanında oturan polis ağzındaki sakızı sesli bir şekilde çiğnerken elindeki piyango kağıdını karalıyordu. Bakışlarım elindeki kağıt parçasına ve kaleme dalmışken konuştu,

lotus çiçeği, hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin