Mahkeme biteli üç saat olmuştu ve saat akşam altıyı geçiyordu. Mahkeme aracıyla geldiğimiz olay yeri yağmur yağdığı için kasvetli ve karanlıktı. Araçtan inerken kelepçeli ellerimi önümde tutuyor, başımı yere eğiyordum. Beyaz gömleğim yağmurda ıslanmaya başlarken uzun süredir buraya gelmemi bekleyen gazeteciler flaşlarını patlatmaya başlamışlardı. Kafamı kaldırdığımda gördüğüm tek şey gazeteciler olmamıştı, şemsiyeleriyle ellerinde pankart olan, bana bağıran ve bir şeyler fırlatan insanlar vardı.
Okuduğum bir pankartların üzerinde idam edilmeme ya da müebbet hapis cezası almamı istediklerine dair bir sürü şey yazıyordu. Daha fazla oyalanmamak adına polisler iki tarafımdan koluma girmiş ve beni evin önüne kadar götürmüşlerdi. Evin bahçesinden girdiğimizde kapıda savcı başta olmak üzere yaşlı dedektif, araştırmacılar, polisler ve dahası büyük bir kalabalık vardı. Bu kadar insanın benim için burada bulunması korkunç olduğu kadar yalnız ve gergin hissettiriyordu.
Saçlarım su gibi olup anlıma yapışırken ne yapacağımı bilemeyip öylece yağmurun altında, evin önünde bekliyordum. O sırada arkamda bir hareketlilik hissettim ve tam o anda üzerime siyah bir şemsiye açılmış ve kafama dökülen yağmur damlaları kesilmişti. Şemsiye üzerimde tutulmaya devam ederken arkamda olan Hyunjin çaprazıma geçmiş ve ilerlemem için bana önümü işaret etmişti. Biliyordum her zaman arkamda olacaktı, böyle bir durumda bile şemsiyemi tutan kişi o olacak ve bana yolu o gösterecekti.
Hyunjin'in anlattığına göre olay yeri baştan düzenlenmiş ve her şey başa alınmıştı. Dedektif o gece yaşanan olayları anlatacak, başka bir görevli kişi benim gibi davranacak ve o geceki hareketlerimi tekrarlayacaktı.
Mutfakta içki içme kısmına geldiğimizde o gece olanları bir bir yapmışlardı ve ben bu kısımların doğru olduğunu biliyordum çünkü hatırlıyordum. Kısa bir süre sonra yatak odasına çıktığımızda odada bir sürü kameraman ve bir sürü insan vardı. İşte buradan sonrasını hatırlamıyordum ve ne yapacaklarından deli gibi korkuyordum.
Görevli, önünde duran plastik mankeni yatağa ittirip üzerine çıkmış ve mankeni soyundurmaya başlamıştı. O sırada dedektif konuşup jürilere ve fotoğraf çeken gazetecilere olayı anlatıyordu.
"Gördüğünüz üzere sanık, Kang Seulgi'ye bu şekilde tecavüz etmiş ve o esnada yatağın yanında gördüğünüz bu lambaya çarpmasıyla lamba yere düşmüştür." Dedikten sonra minik lambayı eliyle yere fırlatmıştı.
Hayır, kadının cesedini bulduğumda korkudan masaya çarpmış ve lambayı düşürmüştüm, bu olay dedektifin dediği gibi gerçekleşmemişti fakat gerginlikten ağzımı açamıyordum bile.
"Daha sonra kurban karşı çıkmaya çalışmıştır ancak sanık çılgına dönüp Bayan Seulgi'yi bıçaklamıştır." Adam masanın yanındaki meyve tabağından bıçağı alıp mankeni bıçaklıyormuş gibi yaparken kendimi çok kötü hissediyordum. Arada olaylar gözümün önüne geliyor, midem bulanıyordu.
"Daha sonra karşı koyacak gücü kalmayan kurbanı ters çevirmiş ve 10 kere daha bıçaklamıştır." Adam mankeni ters çevirip bıçaklama hareketlerini ard arda yaparken nefesim kesiliyor ve gözümün önüne garip bir şeyler geliyordu.
Oda kararıyordu ve kendimi o geceye dönüyormuş gibi hissediyordum. Kulaklarım uğuldarken önümde ardı ardına maketi bıçaklayan adamın görüntüsü değişmeye başlamıştı. Kaşlarımı çatıp odaklanmaya çalıştım. Artık bıçaktan sesler çıkıyor ve etrafa kan sıçrıyordu, sanki o geceye gidiyordum. Elinde bıçağı tutan kişi yüzünü hafifçe bana çevirmeye başladığında gördüğüm şey dehşet vericiydi.
Kendimi görüyordum. Artık tamamen o geceye gitmiştim ve yatakta kanlar içinde yatan kızın bedenin üzerinde elinde bıçakla kendimi görüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lotus çiçeği, hyunlix
Hayran Kurgubu hikayeyi kendi bencilliklerinde boğulanlara ve kendi düşünceleriyle kendi yapraklarını dökenlere ithaf ediyorum. ağacın yaprakları dökülür, kök dayanır. bağlı olduğunuz zemini koruyamazsanız yapraklarınız dökülür, kurursunuz, bir ağaç gibi, bir l...