"Hapistekilerin nasıl sigara içip uyuşturucu kullandığını anlamıyorum."
"İzin verilmiyor ama burası da aynı dış dünya gibi. Yalnızca güçleri olan kişiler için iyidir." Yaşlı ihtiyar elindeki ucu kör olan iğne ile bir şeyler dikmeye çalışırken bana açıklama yapıyordu. Ben ise yatağımda bağdaş kurmuş vaziyette oturmuş onu dinliyordum.
"Cep telefonu, sigara, uyuşturucu. Lee Minho, burada bu üç şeyi de kontrol eder. Ticaret izni olmadan yaparsan bir bacağını kaybedersin." Dediği şeyi tam anlamasamda kafamı sallayıp onayladım.
O sırada kapıda beliren adamın kapı ağzına üç kere parmağıyla vurmasıyla kafamı kaldırıp ona baktım. Kafasıyla gelmemi işaret ettiğinde kalktım, Minho beni çağırıyordu. Hücremden beni almaya gelen adamın arkasından ilerlerken Minho'nun hücresine çıkan merdivenleri es geçip ilerlemeye devam etmişti. Yaklaşık 50 adımla vardığımız yere baktım. Depoya inmiştik, ancak gördüğüm görüntü pek hoş değildi.
Minho tekli bir sandalyeye oturmuş ve önünde 5 tane adam dizlerinin üzerine yere çökmüş vaziyette bekliyordu. Şaşkınlık içinde adamlara bakarken Minho ayağa kalkıp yanıma geldi. Kolunu omzuma atıp,
"Bu sikiklerden hangisi arkamdan sigara ticareti yapıyor?" Bana neden bunu sorduğunu anlamamıştım, ne yapmamı istiyordu?
"Anlamadım?"
"Bul."
"Nasıl?"
"Biri hatırlamadığını söylerse onun hatırlamasını sağlarsın."
Kısa süreli sessizliğin ardından beni buraya kadar getiren kaslı adam yerdeki adamlardan birinin kolunu tuttuğu gibi çevirince kırılma sesini iliklerime kadar hissetmiştim.
"B-ben nasıl bileceğim?" Gözümün önünde adamlara zarar vermesi midemi bulandırırken boğazım kurumuştu.
"Bileceksin, bilmek zorundasın." Adam gidip başka bir mahkumun daha kolunu kırdığında korkudan bacaklarım titremeye başlamıştı bile. Hızla bir diğerine adım atarken ağzımı açtım ve konuştum,
"Bir saniye! Ya gerçekten... Gerçekten bir şey bilmiyorsam?" Gözlerimi kısa süre kapatıp yutkunmaya çalıştım. Omzumdaki kolunu indirip iyice karşıma geçtiğinde kafamı eğdim.
"Biliyorsun." Evet biliyordum, görmüştüm çünkü. Hyunjin'le son ziyaretimden dönerken bahçede top oynayan adam çaktırmadan cebinden çıkarttığı paketi mahkumun birine vermişti. Ancak şu anda nasıl ispiyonlayacağımı, nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum.
"Özür dilerim ama, burada değil gibi." Titreyen sesimi kontrol etmeye çalışmıştım ama başarısız olmuştum. Hyunjin, Minho'ya güvenmediğini söylemişti, ben de güvenemezdim.
Sinirlendiğini belli eden bir hareket yaptıktan sonra elini enseme sertçe yerleştirip beni öne doğru ittirdi. Tökezleyip düşmek üzereyken geri dengemi sağladım ve bedenimi doğrulttum.
"Burada." Minho'nun o adamın kim olduğunu bildiğini biliyordum fakat neden bana ispiyonlatmaya çalıştığını anlamıyordum. Daha fazla düşünmeden bahçede gördüğüm adamı kafamı yere eğerek parmağımla işaret ettim. Kafamı yerdeki adama çevirdiğimde onu işaret ettiğimi görmediğini fark ettim. Elimi hızla indirip tekrar Minho'ya döndüm. İşaret ettiğim adamı görmüştü.
"Burada değil." Dedim tekrar. En azından ispiyonladığımı bilmemesi iyi olurdu adamın.
Dudağının kenarının yavaşça kıvrıldığına şahit olurken istediğini almış gibi gülüp konuştu Minho, "Beni takip et."
Kısa süre sonra bu Minho'nun odasında yatakta oturmuş sigara içmesini izliyordum. Şimdi oda daha aydınlıktı ve yukarıdan ışık yanıyordu. Daha önce dikkatimi çeken çerçeveli resme baktım. Resimde öpüşen kişilerden biri Minho'ydu diğeri ise bir erkekti. Şaşkınlıkla Minho'ya döndüğümde çoktan beni izlediğini gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lotus çiçeği, hyunlix
Fanficbu hikayeyi kendi bencilliklerinde boğulanlara ve kendi düşünceleriyle kendi yapraklarını dökenlere ithaf ediyorum. ağacın yaprakları dökülür, kök dayanır. bağlı olduğunuz zemini koruyamazsanız yapraklarınız dökülür, kurursunuz, bir ağaç gibi, bir l...