"Annem bu gün çıktığımı bildiği için evde bir sürü yemek hazırlamıştır. Sende katılmak ister misin?" Hyunjin tek elle araba kullanırken kafasını çevirip Felix'ine bakmış ve kafasıyla onaylamıştı. Eve vardıklarında kapıda bekleyen annesi Felix'e koşup sıkıca sarılmıştı. Felix elindeki çantayı yere bırakıp annesini kucakladığında kardeşi de gelip abisine sarılmıştı. Babası gelip üçünü kollarıyla sardığında Hyunjin'in önünde tam olarak mutlu bir aile profili vardı.
İstemsizce kardeşini ve babasını özlemişti o da. Felix eliyle gelmesini işaret edince şaşkınca yaklaşmıştı. Dört kişilik aile bir anda Hyunjin'i de içine aldığında Hyunjin artık bir ailesi daha olduğunu anlamıştı.
Felix'in annesi tenceredeki yaptığı yemeği tabağa doldururken Felix garip hissediyordu. Yabancı geliyordu şimdi ona her şey. Tadını unuttuğu ev yemeğini yedikten sonra ailesi ile Hyunjin'i baş başa bırakıp kendi odasına gitmişti.
Girdiği oda ona ait değilmiş gibiydi. Duvardaki en sevdiği şarkıcının posterine baktı. Yerdeki basketbol topuna, yatağının üzerindeki kitabına baktı. Bu oda 22 yaşındaki sıradan bir üniversite öğrencisinin odasıydı. Felix artık kendini bu odaya ait hissetmiyordu.
Kapı tıklatılıp açıldığında kafasını daldığı yerden çevirip gelen kişiye baktı. Hyunjin elindeki tatlıyla içeri girdiğinde Felix tamamen ona dönmüştü.
"Annen sana tatlı getirmemi istedi, aç ağzını." Felix, Hyunjin'in elindeki tatlıya bakıp ağzını açtığında tatlının Jisung'un en sevdiği tatlı olan Yugwa olduğunu gördü. Hyunjin sevgilisinin ağzına tatlıyı soktuğunda Felix yutamamış ve öksürmeye başlamıştı.
"İyi misin? Bekle su getireyim."
Ağzındaki tatlıyı masasının yanındaki çöpe tükürürken gözleri yaşarmıştı. Geçmiyordu boğazından. Hırıltılı nefesler almaya başladığında son zamanlarda yeni yeni başlayan ataklarından birinin yaklaştığını hissesiyordu.
Yerdeki çantasını alıp içinden çıkarttığı ilacı ağzına atıp zorla yutkunarak içmiş ve bir süre geçmesini beklemişti. Bu sırada elinde suyla odaya giren Hyunjin, çocuğun yerde ne yaptığını anlamaya çalışıyordu.
"Geldim, hadi kalk oradan napıyorsun, al iç biraz." Genç çocuk üstünü düzeltip kalktıktan sonra sudan zoraki birkaç yudum alıp, sevgilisine döndükten sonra hızla toparlanmış ve konuşmuştu.
"Hyun, bugün senin evine gidelim mi?"
"Emin misin? Annenleri uzun süredir görmüyorsun. Seninle olmak isteyeceklerdir."
"Eminim sevgilim." Deyip karnından Hyunjin'e sarılmıştı Felix. Akşama doğru Hyunjin'in evine gitmek üzere yola çıktıklarında Felix yolda arabayı durdurmasını istemiş ve marketten birkaç şişe soju ve daha ağır gelebilecek birkaç içki daha almıştı.
"Çok büyük bir binaymış, kaçıncı katında yaşıyorsun?"
"9. kat. Bazen korkutucu olabiliyor ama yağmurlu günlerde çok güzel." Kafasıyla onayladıktan sonra binanın girişinden girmiş ve asansöre binmişlerdi. Hyunjin, otomatik kapı kilidine şifreyi girdikten sonra kapıdan bip sesi çıkmış ve açılmıştı.
"Şifre 150900 unutma." Felix kafasını sallarken bu rakamların kendi doğum günü olduğunu fark etmemişti.
İçeri girdiğinde onu karşılayan koridor olmuştu. Hyunjin, Felix'in elindeki eşyaları alıp yatak odasına götürürken Felix geniş salona girmiş evi incelemeye başlamıştı. Salonun çoğu yeri beyaz kaplamalarla ve eşyalarla doluydu. Salon masasının üzerinde yığınla dosya vardı ve televizyonun önündeki küçük yer masasında ise içki şişeleri ile ekranı kapalı laptop duruyordu. Bunlar Hyunjin'in uyumadan gece gündüz çalıştığını gösteriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lotus çiçeği, hyunlix
Fanfictionbu hikayeyi kendi bencilliklerinde boğulanlara ve kendi düşünceleriyle kendi yapraklarını dökenlere ithaf ediyorum. ağacın yaprakları dökülür, kök dayanır. bağlı olduğunuz zemini koruyamazsanız yapraklarınız dökülür, kurursunuz, bir ağaç gibi, bir l...