bir söz var, umut diye başlıyor

113 20 5
                                    

Hyunjin'den

"Krizantem Cinayeti Davasında zanlının tutuklanıp tutuklanmayacağı bugün onaylanacak. Şu anda şüpheli olan kişi hakkında tutuklama emri istendi. Seul bölge mahkemesi tarafından sanık olarak yargılanacaktır." başımı ağrıtan televizyonun sesini kıstım ve saçımı taramaya başladım.

"Şüpheli babasının taksisi ile iş başındaymış gibi davrandı. Kadın kurbanı müşteri olarak kabul etti ve onu evine götürdü. Eve geldikten sonra kadına tecavüz etti ve öldürdü. Olay yerinden babasının taksisi olduğu iddia edilen, kullanıma kapattığı araç ile kaçarken yakalandı..."

Televizyonu kapattım.

Boynuma geçirdiğim siyah kravatı düzeltirken masanın üzerinde soğumaya mahkum edilmiş kahvemden büyük bir yudum aldım ve mutfağa geçip geri kalanını lavabonun içine boşalttım ve bardağı fazla dikkat etmeden tezgahta bir yere bıraktım. Evden çıktıktan sonra karakola gidip, mahkemede yan yana olacak olsak da ilk duruşması olduğu için mahkemeden önce Felix'i görmeyi planlıyordum ancak buna zaman yetmeyecek gibi görünüyordu. Yine de karakoldan çıkmadan önce onu görmem gerekiyordu.

Karakolun önüne geldiğimde arabamı park etmiş ve girişteki bir yığın gazeteciyi geçtikten sonra içeri girmiştim. Bir elim cebimdeyken diğer elimde çantamı tutuyordum. Merdivenlerden çıkmaya başladığımda iki koluna girmiş polisler tarafında tutulan Felix'i görünce şaşkınlıkla durdum. Şaşkınlığım çok kısa bir sürede öfkeye dönmüştü çünkü karşımdaki çocuğun giydiği kıyafet beni delirtecekti.

"Bu ne sikim böyle, kim giydirdi bunu sana?" dedim üzerindeki Gucci yazan, orijinal olduğu belli olan siyah kazağı ucundan tutarken.

"N-ne oldu? Dedektif Bang çıkmadan önce giymem için vermişti." dedi kendi üzerindeki kazağa bakmaya çalışırken. Sinir bozukluğuyla nefes aldım ve sinirden git gide gerilen vücudumu sakinleştirmeye çalıştım.

"Mahkemeye bununla çıkmaman gerekiyor, lanet olsun..." mahkemedeki ilk izlenimin iyi olması gerekiyordu, masum görünmesi gerekiyordu ancak şu anda dışardan bakan herkes onun zengin bir züppe olduğunu düşünecekti. İçimden dedektif olacak yaşlı herife küfüler sayarken polislerin çekiştirmesiyle zaman olmadığını, gitmesi gerektiğini anladım. Son bir kez eğilip konuştum,

"Pekala Felix, sakin ol tamam mı? Orada yanında olacağım. Salona girene kadar tek bir kelime bile etme." Aşağıdan aşağıdan kocaman olmuş gözleriyle gitmemi istemiyormuş gibi bana bakarken kafasını hızla sallamış ve polislerin ittirmesiyle yürümüştü. Dışarı çıktıkları an flaşlar patlarken muhabirler tarafından sorular yağmaya başlamıştı. Felix'i araca bindirdiklerini görene kadar içeriden izlemiştim.

O'na bu kadar benzemesi, hem bakışlarıyla hem konuşmasıyla beni deli ediyordu. Her şeyiyle O'nun aynısı olması haksızlıktı. Beni kendisine karşı güçsüz kılıyordu Felix. Onu tanımıyordum bile ama o şimdiden duvarlarımı yıkıyordu bile. O gittikten sonra bir daha kimseyi hayatıma almayacağıma, O'na gösterdiğim şefkati, merhameti kimseye göstermeyeceğime dair kendime söz vermiştim fakat şu an karşımda güçsüz, zayıf bir Jeongin vardı sanki. Felix, yıllar önce ölen erkek kardeşim Jeongin'e benziyordu.

Felix'den

Sağımda ve solumda iki polis duruyordu, karşımda ise nezarethanedeki pis sapık vardı. Kendimi sakinleştirip Hyunjin'in yanımda olacağını düşünmeye çalışırken karşımdaki insan olacak pislik yüzüme olabildiğince eğildi ve sırıttı.

"İyi misin?"

Ben cevap vermezken polis adamın sırtından çekip geri arkasına yaslanmasını sağlamıştı. Geçen birkaç saatin ardından sonunda kendimi soğuk ve geniş mahkeme salonunun ortasındaki kürsüde, ayakta bekliyor vaziyette buldum. Çaprazıma baktığımda Hyunjin elindeki dosyaları kurcalıyordu. Benimle göz teması kurup bana cesaret vermesine çok ihtiyacım vardı.

lotus çiçeği, hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin