Önümüzdeki dava için Hyunjin'in bana verdiği belgeleri incelemeyi bitirmiştim. Kağıtları toplayıp dosyaya geri koydum ve yastığımın altına bıraktım. Hücremden ayrılıp burada güvende hissettiğim tek yere, Minho'nun hücresine gittim. İçeride polis görevlisi olduğunu görünce girmek yerine Minho'nun beni görebileceği bir şekilde kapıda bekleyip dinlemeye başladım."Teşekkür ederim Minho. Karşılığını nasıl vereceğimi bilmiyorum. Sayende çocuğum o pis zorbalardan korkmadan okula gidebilecek. Ah, bir de bunları al, en sevdiğin Yugwa tatlısı."
"Arkadaşlar birbirine yardım etmeli, önemli değil."
"Çok teşekkür ederim tekrardan, burada en iyi şekilde yaşamana yardım edeceğim."
Polis Minho'ya eğilerek selam verdiğinde ve hücreden çıktığında şaşkınlıkla bir giden polise bir Minho'ya bakıyordum. Polislerden bile üstün biriydi ama yasalar onu hapsetmişti. Artık geçmişini tamamen merak ediyordum. Polis çıkar çıkmaz hücreye girdim ve kapıyı kapattım. Minho'nun oturduğu yatağın karşısına sandalye çekip oturdum. Önündeki tatlıdan ağzına bir dilim atarken konuştu.
"Oğlu okulda zorbalığa uğruyordu. Sadece küçük bir yardımda bulundum."
"Hapisteyken bunu nasıl yapabiliyorsun?"
"Kore küçük bir ülke, ellerim ülkenin her köşesine ulaşabilir."
"Anladım."
"Kız kardeşin, okulda zorbalığa uğruyor. Katilin kız kardeşi olarak ona zorbalık yapıyorlardı." Kalbim duyduğum ve algıladığım şeyle acı içinde çarptı. Hızla kafamı kaldırıp korkuyla yüzüne baktım.
"Ne?"
"Merak etme, yeni bir okula transfer oldu ve zorbaların işine baktım." Bir süre kafamı yere eğip kendimi toplarlamaya çalıştıktan sonra iç çekip konuştum.
"Teşekkür ederim."
"Önemli değil." Derin düşüncelere dalmışken Minho'nun gözümün önüne soktuğu şeyle kafamı kaldırdım. "Tatlı ister misin?"
Önümdeki tatlıya bakıp bir şey demeden bir tane aldım. Uzun süre sonra ilk defa tatlı yiyordum.
"Jisung'un en sevdiği tatlı bu. Her gün yemek isterdi ama izin vermezdim zararlı olacağı için." Konusu açılmışken sonunda sorabileceğim bir an bulduğumu fark ettim ve sordum.
"Anlatmak ister misin şimdi?" Derin bir nefes alıp yatağın üzerinde kendini düzeltti. Anlatmak istediğini ama zor olduğunu farkındaydım, bu yüzden sonuna kadar hiçbir şey demeden dinleyemeye karar vermiştim.
"Jisung ve ben..." Gözlerimin önünde boğazı düğümlenmişti. Minho o kadar dolmuştu, o kadar kendini susturmuştu ki konuşmak istese bile zorlanıyordu.
"Sorun değil, sakin ol."
"Jisung ve ben çocukluktan beri birlikteydik. Babası sürekli üstü kapalı işler yapardı ve o zamanlar bu tarz işlerden anlamadığımız için umursamayıp sürekli birlikte takılır ve eğlenirdik. Jisung'un babasının anlaşamadığı adamlar vardı o zamanlar. Bazen Jisung'u saklamak zorunda kalırdı korumak için. Anlayabiliyordum bu yüzden sesimi çıkartmıyordum. Çocuk aklıyla kötü adamlar Jisung'un babasını kızdırmak için Jisung'a zarar verebilir bu yüzden saklanmalı diye düşünüyordum. Bazen haftalar bazen aylarca görüşemiyorduk." Durup nefes alma gereği duyduğunda sandalyeden kalkıp yatakta yanına oturdum.
"Orta okulun sonlarına doğru sonunda büyümüşlüğün verdiği o durdurulamaz hisle birbirimize sahip olduk. Her şeyi birlikte yaptık, sanki dünyada bizden başka kimse yoktu ve yalnızca birbirimiz için yaşıyorduk. Sınavlara girdik, aynı üniversiteyi kazandık. O kadar çok hayali vardı ki bazen ona yetişemiyordum. Matematikten nefret ederken, sırf onunla aynı üniversiteyi kazanabilmek için deli gibi çalıştım. Üniversite tercihleri belli olduğunda aynı üniversiteyi kazandığımızı öğrenip deli gibi ağlamıştı. 'Bu kadar ağlayacağını bilsem kazanmazdım' diye dalga geçmiştim." İki gözünden de aynı anda bir damla yaş dökülürken şaşırmamaya çalışarak gözlerine baktım ve kalbime bir ok saplanmış gibi hissettim. Minho'yu böyle görmek adeta beni yaralamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lotus çiçeği, hyunlix
Fanfictionbu hikayeyi kendi bencilliklerinde boğulanlara ve kendi düşünceleriyle kendi yapraklarını dökenlere ithaf ediyorum. ağacın yaprakları dökülür, kök dayanır. bağlı olduğunuz zemini koruyamazsanız yapraklarınız dökülür, kurursunuz, bir ağaç gibi, bir l...