"Seninle bir şey konuşmak istiyorum."
Jin yemeğini çiğnerken kocasına baktı. İyi bir şey söylemeyeceği yüzünün her zerresinden anlaşılıyordu. Fakat kaçmak da bir çözüm değildi. Bardağına uzanıp bir yudum aldı.
"İyi bir haber vermeyeceksin sanırım." Dedi ona bakarak. Namjoon tabağına bakarken yutkundu. Nerden başlayacağını dahi kestiremiyordu. Kurdukları düzeni yıkacakmış gibi hissetmşti. Fakat Jin'e söylemezse her şey daha da kötü olacaktı.
"Dante bana bir şeyler söyledi. Ailenle ilgili."
Jin kaşlarını çattı. Dante onun ailesiyle ilgili ne biliyor olabilirdi ki?
"Jinnie baban..." Namjoon boğazını temizledi ve sevgilisinin gözlerine baktı.
"Baban bir Japon yakuzasıymış."
"Buna inanmadın değil mi?" Güldü. "Babam mı yakuzaymış gerçekten? Joon babam kendi halinde restoranında çalışan bir adamdı. Emir vermekte dahi zorlanırdı." Anlamıyordu Jin. Bunlar nerden çıkmıştı birden.
Namjoon ise onu anlıyordu. Birden çıkıp kabul etmesini beklemiyordu zaten.
"Japonya'da başına geçmen gereken bir Yakuza var," gözlerine baktı. "her şey gerçek Jin. Baban, sukiast sebebiyle öldü. Annen de öyle."
Jin ona sadece bakıyordu.
"Yakuzanız siyaset ve uyuşturucu üzerine. Baban Japonya'nın en büyük yakuzasının sahibiydi. İkinci Yakuza, onu öldürttü. Yerine geçme diye seni de öldürtecekti."
Namjoon devam edecekti Fakat Jin hızla masadan kalktı. Parmaklarını saçlarından geçirdi ve çekti. Kendine gelmeye çalıştı. Rüya olmalı ve uyanmalıydı.
"Çıldıracağım. Gerçek olamaz. Olmamalı-nasıl?" Namjoon'a döndü. Gözleri nemlenmişti. "Nasıl!"
"Biliyorum, inanması çok güç." Dedi Namjoon ayağa kalkarak. Ellerini tuttu. Jin ona baktı.
"Dante her şeyi itiraf etti ve ben de araştırdım. Jin," titrek bir nefes aldı. "Sen Yakuzasın."
Jin kafasını iki yana sallarken ellerini çekmeye çalıştı. "Hayır hayır hayır, saçmalıyorsun iyice." Namjoon onu sıkı sıkı tuttu.
"Saçmalıyorsun."
"Annen ve babanı onlar öldürttü."
"Hayır."
"Baban Yakuzaydı."
"Hayır diyorum sana!"
"Ablanı da onlar öldürttü."
Sessizlik.
Hareketsizlik.
"Hyun, eceliyle ölmedi." Namjoon kalbinin kırıldığını hissediyordu.
"Yamato Sato," Jin bu ismi aklının en ücra köşesine kazıyacağını bilmeden dinledi.
"Ablanı o öldürttü. Yakuzanın başına geçmemesi için."
Gözleri dolan adam kaşlarını çattı. Yakuzanın başına geçmemesi için? Güldü. Yakuzadan kime neydi ki? Ablası isteseydi onlara her şeyi verirdi.
Bir hiç uğruna ölmüştü.
Gülerek dizlerinin üstüne düştü.
Bir hiç uğruna ölmüştü.
"Bu bir rüya olmalı." Dedi gülüşü solarken. Namjoon dizlerinin üstüne eğildi ve eşinin yüzünü sildi.
Jin gözlerini kapatıp fısıladı."Ne olur uyandır beni."
Namjoon kocaman sarıldı adama. Jin ise karşılık vermekte gecikmedi. Yüzünü saklanmak ister gibi göğsüne gömdü. Namjoon sakince onun saçlarını okşadı. Ufak bir öpücük kondurmayı ihmal etmedi.
"Şaka gibi geliyor."
"Yanındayım." Tekrar öptü. "Halledeceğiz. Hepsini, hepsine ödeteceğiz."
Yaşlar akan gözleri, o an hiç olmadığı kadar koyulaştı Jin'in.
İntikam. İntikam herkesi değiştirirdi.
İntikam yeni bir yol haritası çıkartırdı.
Canlarını yakacak ve asla pişman olmayacaktı.
"Nerden çıktı şimdi bu Japonya işi? Daha yeni geldiniz."
Jin Yoongi'nin sorgulayıcı bakışlarına göz devirdi. Normal olarak hepsi bu fikre karşı çıkıyordu.
"Balayına gidemedik biliyorsunuz. Namjoon biraz kaçamak yapalım dedi." Bacak bacak üstüne atarak arkasına yaslandı.
"Gidin tabi hyung." Dedi Jungkook. O ise oturmak yerine ayakta dikiliyordu. İki elini cebine sokmuştu.
"Fakat bu ani kararı anlayamıyoruz sadece. Üstelik balayı için Japonya hiç senlik değil."
Namjoon iç çekerek salona girdi. Her şeyi ayarlamıştı. Akşam uçağı ile gideceklerdi. Kıyafetleri de hazırlamışlardı. Sadece arkadaşlarını ikna etmeye çalışıyorlardı. İç çekerek kendini Jin'in yanına bıraktı.
Saatler önce arkalarında ki parke zeminde ağlamamış gibiydi adam. Namjoon onun güçlendiğini fark etmişti. Alışmıştı. Hayatın ona vuracağı darbelere artık hazırdı ve tek başına değildi.
Elini tutup kendi bacağının üstüne koydu. Jin bu hareketle bakışlarını ona çevirdi. Namjoon gülümsedi. Bundan güç alacağını biliyordu. Öyle de oldu. Jin de ona bir gülümseme göndermişti.
Namjoon diğerlerine döndü. "Sadece biraz gezeceğiz. Neden bu kadar abartıyorsunuz?"
"Abartmıyoruz," diye araya girdi Taehyung. ''Anlamıyoruz sadece."
"Anlaşılacak bir şey yok diyorum bende." Dedi Jin sakince. "Biraz kafa dağıtıp geleceğiz."
Yoongi tatmin olmamış olsa da sustu. Diğerleri bir şeyler diyerek konuyu kapattılar. Hiçbiri olanlara yetişemiyordu artık. Bu yüzden boşvermenin en iyisi olduğu fikri, hepsinin kafasında canlanmıştı.
Biraz yemek yemişler biraz da sohbet etmişlerdi. Akşamın geç bir saatinde hepsi kendi evine gitmişti. Jin ve Namjoon ise hazırlanıp çıkmışlardı.
Bir haftaları vardı. Bir haftada her şeyi halledeceklerdi.
"İyi misin?"
Jin, bacağına dokunan el ile irkildi. Uçak kalkışa hazırlanıyordu.
"İki dakika önce sorduğun gibiyim Joon, iyiyim. Endişelenme artık."
"Ben senin yumuşak yüzünü görmeye alışkınım. Bu hallerin beni geriyor." Önüne dönüp arkasına yaslandı. Jin iç çekti.
"Tüm ailemin katledildiğini öğrendim. Nasıl aynı kalabilirim?"
"Hak veriyorum."mırıldandı. "Sadece garip geliyor."
Jin de onun gibi önüne döndü. Uyumak istiyordu.
"İyiyim," elini tuttu. "İyiyiz." Namjoon elini döndürdü ve Jin'in eliyle kenetledi.
"İyiyiz."
![](https://img.wattpad.com/cover/281046891-288-k843428.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pain Cycle || NamJin
FanfictionBir dolandırıcı sayesinde tanışan Namjoon ve Jin, işlerin bu noktoya geleceğini asla tahmin edememişti. Jin, bir katile aşık olduğunu bilmiyordu.