Derin kafa karışıklığıyla eve gelmişti. Namjoon ona yalan söylemezdi. Namjoon'a çok güveniyordu. Bu yüzden işin içinde başka bir şey olduğunu düşünüyordu. Hatta aklına ailesi gelmişti. Acaba Namjoon, ailesiyle ilgili bir şeyler mi bulmaya çalışıyordu?
"Bebeğim neden yemiyorsun?"
Jin, kulağına ablasının endişeli sesi ulaştığında irkildi. Dün geceden beri bu konuyu düşünüyordu.
"Ah, dalmışım."
"Anlatmak ister misin?" Dedi Hyun kahvesinden bir yudum alırken.
"Bir şey yok abla. Klasik restoran dertleri." Hyun anlayışla kafasını sallarken Jin biraz daha dikkatli baktı ablasına.
Ablasının yanakları dolu dolu olurdu. Jin de, Hyun da dolgun yanaklı iki çocuktu küçükken. Ama Hyun'un yanağında ki etleri sanki almışlardı. Düzlük görmek, Jin'in hiç hoşuna gitmemişti. İki çubuğu kavrayan eline baktığında, bileklerinin inceliği de onu rahatsız etmişti.
"Noona, yemek yemiyor musun?"
Hyun, ona gelen soruyla duraksadı. "Yiyiyorum Jinnie, görmüyor musun?"
Jin içine düşen o kara bulut yüzünden rahatsızca kıpırdandı.
"Çok kilo vermişsin. Bir sorun mu var? Hoseok? Hoseok mu üzdü seni?"
"Hayır Jin!" Dedi Kadın gözlerini açarak. "Hoseok beni üzmedi, Hoseok beni üzmez ki."
"Her ilişkide olur böyle şeyler neden kızıyorsun?"
Çünkü bizimkisi normal bir ilişki değil. Hoseok yanıbaşımda sadece son günlerimizi iyi geçirmeme yardımcı oluyor.
"Hoseok beni üzmez Jin. Hoseok beni üzse de sorun kesin bendedir."
Jin kıskanmıştı. "Abartma istersen." Dedi gözlerini kısarak.
Hyun gülerek kardeşinin yanağına bir öpücük kondurdu. Yumuşaması bu kadar kolaydı işte.
"Hâlâ hayatımda en sevdiğim erkek sensin Jinnie!"
Jin onun burnunun dibine girdi. "Öyle olmalı zaten." Dedi ve burnuna bir öpücük kondurdu. Saatine baktığında geç kaldığını fark etti.
"Gitmeliyim. Seni de işe bırakayım mı?"
Hyun da saatine baktı. "Yok tatlım, bugün geç gideceğim. Ama lütfen gitmeden şu uykucuyu uyandır." Dedi koridorun sonunda ki odayı göstererek.
"Ah, ölü gibi uyuyor. " Dedi Jin mutfaktan çıkarken.
Koridorun sonuna ulaştığında kapıyı tıklamadan içeri girdi. Jungkook kendinden geçmiş bir şekilde hafifçe ağzını açmış uyuyordu.
"Jungkook."
Jungkook açık ağzını kapattı. "Hm?"
"Hadi kalk artık!" Dedi ayağıyla onu dürterek.
"Bugün davam öğleden sonra hyung. Nolur bırak da uyuyayım."
"Prestijli bi avukat değil misin oğlum sen? Kalk davanın üstünden geç. Bunu da mı ben söyleyeyim?"
Jungkook oflayarak yüzünü ovuşturdu.
"Nefret ediyorum."
Jin kaşlarını kaldırdı alayla. "Benden mi?"
"Hayattan!"
"Bağırma abine!"
Bu ses koridordan geçen Hyun'dan çıkmıştı.
Jin gülerek eğildi ve Jungkook'un saçlarını karıştırdı. Daha sonra bir şey demeden odadan çıkıp üstünü giyindi.
×
''Bebeğim.''
Jin kulağına dolanan ses ile gülümsedi. ''Hayatım ,napıyorsun? Bugün seni kaçırmak istiyorum.'' Bir yandan parmağında ki yüzüğe bakmıştı istemsizce. Ablasına söylemek için kendini hazır hissetmediğinden evde takmamıştı.
''Çok isterdim Jin, ama çok yoğunum. Başka bir gün yapsak?''
Jin bozulsa da belli etmemeye çalışmıştı. Yüzüklü olan parmağını arka cebine soktu sıkıntıyla.
''İşlerin yine mi yoğunlaştı?''
''hım,hım.''
Jin iç çekti. ''Pekala, Sonra görüşürüz o zaman.''
''Jin, telafi edeceğim güzelim.''
''Önemli değil, iyi çalışmalar.''
Jin istemsizce onun uzak davranışını hissetmişti. Bir günde ne olduğunu sormuştu kendi kendine. Daha sonra geçiştirdi. İşleri yoğun olduğu zaman Namjoon gergin oluyordu. Jin onu tanımıştı.
Öğlene doğru restorandan çıkacağı sırada posta gelmişti. Jin imzasını atarak zarfı aldı. Trençkotunu koluna atıp zarfı açmaya çalıştı.
Fakat gördüğü manzara onu yine dumura uğratmıştı.
Dün gece gibi.
''Neler peşindesin Namjoon?'' dedi kendi kendine.
Fotoğraflarda Namjoon bir kadınla masada yemek yiyordu. Üstelik yüzünden gülücükler saçılıyordu.
Gözleri sol altta ki tarihe baktı. Bugünündü.
Sıkıntılı bir iç çekip kuruyan dudaklarını ıslattı. İş için olabilirdi. Bunu kıskanacak değildi. Ama ona neden yalan söylüyordu ki? Jin bunu anlamıyordu ve yalanlardan nefret ediyordu.
Sıkıntıyla gömleğinin bir kaç düğmesini açtı. Eve gidip biraz uyuyacaktı. Bugün içinden bir şey yapmak gelmiyordu.
×
Jin eve gitmiş ve kendini direkt yatağa atmıştı. Düşünmeye vakit bulmamak için her zaman uyumayı seçerdi. Düşünürse, hayatı kendine zehir ederdi bunu biliyordu. Bu yüzden en iyi şeyi yapıyordu.
Belinde bir çift el hissettiğinde gözlerini açtı. Burnuna dolan koku ile Namjoon'un geldiğini anlamıştı. Sesini çıkarmadı fakat gözlerini açıp karşısına bakmaya devam etti.
"Restorandan erken çıkmışsın."
"Bugün bir şey yapasım gelmedi."
Namjoon onu yavaşça kendine çevirdi. Jin, onun aşık olduğu o yüzüne bakarken, eliyle yüzünü sevmekten kendini alamadı .
"Vien ile boşandık. Beş dakika içinde."
Beklediği şeyi duymuştu Jin. Ama sevinemiyordu. Çünkü Namjoon onun içine öyle ağır bir taş koymuştu ki, Jin sorgulamaktan hayatı yaşayamıyordu.
"Bugün neden beni ektin Joon?"
"Şirkette işlerim vardı."
"Hiç dışarı çıkacak vaktin olmadı mı?"
"Bebeğim, vaktim olsa gelirdim."
Jin'in bakışlarını anlayıp sustu. "Çıkmadım Jin. Hep şirketteydim."
Bu böyle biraz geçiş bölümü gibi olsun istedim. Bu yüzden çok kısa. Umarım beğenmişsinizdir<3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pain Cycle || NamJin
FanfictionBir dolandırıcı sayesinde tanışan Namjoon ve Jin, işlerin bu noktoya geleceğini asla tahmin edememişti. Jin, bir katile aşık olduğunu bilmiyordu.